Onu sadece yemekle yetinemezsin, anlaşılmaz garip bir zevk verir, limitini unuttur, aklını şaşırtır, hiçbir zaman ve koşulda hayırın olmaz… Tüm bunların ve bırakın yemeyi, yazarken bile beynimi durduran bir sürü hissiyatın tam da karşılığına denk gelir bende mercimek köfte.
Malzemeler:
2 su bardağı kırmızı mercimek
1 su bardağı ince bulgur
1 adet patates
1 çay bardağı zeytinyağ
2 kuru soğan
2-3 diş sarımsak
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber salçası
1 demet maydanoz
limon tuzu
limon
kıvırcık
tuz, karabiber, pulbiber, nane, kekik
Hazırlanışı:
Yıkadığınız mercimeği minik parçalara ayırdığınız patatesle, üzerini 1 parmak geçecek kadar suyla birlikte ezik bir hal alana dek pişirin. Koyduğunuz su pişmesine yetmezse, arada azar azar sıcak su eklemeleri yapabilirsiniz.
Kıvamında pişirdiğiniz mercimeği ateşten alıp, bulguru ekleyin. İyice karıştırıp, üzerini kapatarak dinlenmeye alın.
Zeytinyağını ikiye bölün ve bunlardan biriyle minik minik doğradığınız soğanı (bu aşamada çok az da tereyağ ekliyorum ben) pembeleşene kadar kavurun. Sarımsak ve salçaları da ilave edip, kokusu çıkana ve iyice birbirlerine girmelerini sağlayana kadar kavurun. Tuz hariç, baharatlarını da ekledikten sonra, 1-2 kez karıştırıp ocaktan alın.
Ayırdığınız zeytinyağı ve tuzla birlikte mercimek-bulgur karışımını hızlıca yoğurun. Sıcak salçalı sosu ekleyip, iyice karışana dek yoğurmaya devam edin. 1-2 yemek kaşığı kadar sıcak suda erittiğiniz 2-3 adet limon tuzunu, olabildiğince ince doğradığınız 4-5 adet kıvırcık yaprağını, yine incecik doğranmış maydanozu, limon suyunu da ekleyip, yeşillikler her yerine karışacak ama çok fazla ezilmeyecek şekilde son yoğurmayı da yapın. Vee en keyifli kısıma; şekillendirmeye geçin.
Ben klasikleşmiş şekillendirme yerine, görsellik ve servis kolaylığı açısından top top yapıyorum. Hayal gücünüzü kullanarak, dilediğiniz gibi şekillendirmek size kalmış. Afiyet olsun 😉
Kendinizi bildiniz bileli tarifler alıp verdiniz ya hani şu kalbe giden yolu aşmak için; hani her bulduğunuza, emek emek sunduğunuza kulplar takıldı, sizin de suratınız asıldı ya. Okurken “aa evet yaa” dediniz şu an, hatta geçen gün yine olmuştu hani, hatırladınız, yüzünüz buruştu, ağzınız yamuldu yine.
Şimdiii tüm bunları silip atacak, evdeki kurdu kuzuya dönüştürüp, pıtır pıtır peşinizde gezdirecek (çok iddialı oldu biliyorum ama gerçekten öyle :)) bir sırrım var.
O tarif senin, bu tarif benim paralamayın kendinizi, hiiiç uğraşmayın. Şu tariften aldığı ilk ısırıkta, silinip gidecek tüm yedikleri dimağindan zira.
Ah ne kadar yormuşuz kendimizi, tek bir lokum yetermiş oysa paşalara 😀
Malzemeler:
125 gr.tereyağ
1 su bardağı un
1 litre süt
1 su bardağı şeker
1 paket vanilya
300 gr.kaymak
1 su bardağı iri kırılmış fındık
hindistan cevizi
Hazırlanışı:
Dikdörtgen fırın tepsisinin her yerini kaplayacak, hiç boşluk kalmayacak şekilde hindistan cevizini dökün, kenarda beklemeye alın.
Erittiğiniz tereyağda unu karartmadan, yakmadan iyice kavurun. Kıvama ulaştıktan sonra azar azar süt ekleyin. Bir kaç kez karıştırdıktan sonra şekeri de ekleyip, muhallebi kıvamına gelene dek pişirin.
Son olarak vanilyayı da ilave edin, karıştırıp ateşten alın. Pürüzsüz olmasına yetecek kadar yani; minicik bir süre mikserle çırpın.
Soğumasına izin vermeden, seri bir şekilde tepsideki hindistan cevizinin üzerine yayın. Bu kısım hassas, sakın ola muhallebiyi boca etmeyin. Kaşık ya da kepçe yardımıyla, alttaki hindistan cevizinin düzenini bozmadan aktarmaya dikkat edin.
Mümkünse bir gece, değilse en az 3-4 saat buzdolabında bekletin ki; muhallebi katılaşsın.
Kaymağı her yerine eşit olacak şekilde sürün. Üzerine fındıkları serpiştirin.
Tepsinin kısa kenarından 2 parmak genişliğinde şeritler kesin. Her şeridi ortadan (enine) tekrar kesin ve dikkatli bir şekilde rulo yapıp, dik şekilde servis tabağına yerleştirin.
Afiyet olsun 😉
* Kaymak yerine krem şanti ile yapıldığı da oluyor, deneyebilirsiniz ama orjinal lezzet için kaymak şart.
Elde açma börek yapamayanların derdine deva, minicik hilesiyle çıtır çıtır bir börek bu. Hilesi; serpilen un, lezzeti gerçekten değiştiriyor, deneyin hak vereceksiniz 😉
Malzemeler:
5 yufka
100 gr.tereyağ
1 çay bardağı sıvıyağ
1 çay bardağı ılık su
un
peynir
maydanoz
1 yumurta sarısı
susam
Hazırlanışı:
Öncelikle peynir ve maydanozdan oluşan iç malzemeyi hazırlayın. Diğer tarafta eritilmiş tereyağına sıvıyağ ve su ekleyerek, sıvı karışımı da oluşturun.
Yufkayı serin, tüm yüzeyine sıvı karışımı sürün. Üzerini çok fazla kapatmamak koşuluyla, her yerine un serpin. Bu işlemi bir elek ya da süzgeç yardımıyla yapmanız işinizi kolaylaştıracaktır.
Ortadan katlayıp yarım ay şekline getirdiğiniz yufkaya yine yağ, un işlemini uygulayın. Geniş kısmına iç malzemenizi koyun, rolu halinde sarın.
İstediğiniz uzunlukta dilimlere ayırdığınız ruloyu, yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin. Son olarak klasikleşmiş yumurta sarısı, susam ikilisini ekleyip, önceden ısıtılmış 180 derece fırında kızarana dek pişirin.
Adı, Arapça’da “tatlı, güzel” anlamına karşılık gelen helvanın bizdeki kökeni epey eski; Osmanlılar hatta bazı tarihçilere göre taaa Selçuklular, Orta Asya Türkleri dönemine dayanıyor. Düğün, bayram, doğum, gurbetten dönüş, hastanın iyileşmesinin müjdesi gibi özel günlerde kutlama sofralarının baştacı olarak ilgi görmüş yıllarca. Bunun yanında ölümlerde de acının ortağı olmuş.
Arapça’da, geniş anlamda tüm tatlıları bünyesinde barındıran ‘hulviyyat’ sözcüğünden türemiş. Bu sebeple, Arap mutfak kültüründeki helva ile Osmanlı’daki helva kavramı farklı.
Araplar, helvayı tatlıların ana başlığı olarak kullanırken, Türkler’de durum; sadece un, pekmez (bal, şeker) ve tereyağ karışımı ile hazırlanan tatlı çeşitlerini bu başlık altında toplamış olmaları.
Mevlana’nın eserlerinde de en çok adı geçen tatlı olan helva, mevlevilik öğretisinde sabrın karşılığına denk gelir.
Neden değişti, nasıl değişti bilinmez; zaman içerisinde yalnızca, cenaze törenleri ve kandil gecelerinde yapılır oldu ki; üzücü ama bu adet bile yok olmak üzere maalesef.
Hayata kattığı anlam ile gelenekselleşmiş bu özel tatlının yaygınlığının azalması, yapımının unutulması ya da gelecek nesillere aktarılmamasının, muazzam tarihine çok büyük haksızlık olacağı kanaatindeyim.
Malzemeler:
250 gr.tereyağ
2 su bardağı un
2 su bardağı şeker
3 su bardağı süt veya su
ceviz, fıstık, fındık, tarçın (tercihe bağlı)
Hazırlanışı:
İlk iş olarak şekeri soğuk süt veya suda eritene kadar karıştırarak şerbet karışımını hazırlayıp, beklemeye alın.
Tereyağını eritip, unu ekleyin. En kısık ateşte tahta bir kaşıkla, sürekli karıştırarak rengi dönene kadar kavurun. Helvaya asıl kıvamını verecek olan, bu kısık ateşte sabırla karıştırma süreci olduğundan aceleye getirmemeniz, sıkılıp ısıyı yükseltmemeniz lezzetinin ana şartı.
Bejden kahverengine doğru dönmeye başlamışsa ve buram buram pişmiş un kokusu alıyorsanız, hazırladığınız şerbeti ekleme vaktidir.
Bir elinizle unu karıştırırken, diğeriyle sıvı karışımını azar azar ilave edin ki; top top unların kalmadığı, pürüzsüz bir helvanız olsun.
Şerbetini iyice çekene dek, sürekli karıştırarak pişirin.
Tüm sıvıyı çektiği, kaşığa ve tencereye yapışmadığı, her ikisinden de kolayca ayrılıp, bağımsızlığını ilan ettiği ana gelmişseniz, işlem tamam demektir.
Ocaktan aldıktan sonra sıcak, soğuk, tarçınlı, tarçınsız, şekilli ya da şekilsizce tepeleme doldurulmuş bir tabakta, dilediğiniz gibi tüketebilirsiniz.
* Kavurma kısmındaki ince ayarı tam olarak tutturamazsanız lezzet sıkıntılı bir helvanız olacağından, dikkatli olmakta yarar var. Rengini beyaz bırakır, kavurma işlemini kısa tutarsanız; yerken çiğ un kokusu ve tadı alırsınız. Olması gerekenden daha uzun süre kavurursanız unu yakabilir, yanık kokusu ve acılaşan tadıyla başbaşa kalabilirsiniz. Dolayısıyla hem burnunuzu hem gözünüzü kullanarak yapmanız gereken en püf bölümü, bu unu kavurma kısmı.
** Asıl helva, şeker yaygınlaşmadan evvel pekmez ya da balla yapılırmış, tercihinizi o yönde de kullanabilirsiniz.
*** Kavurma aşamasında fıstık, fındık, ceviz gibi eklemeler yapabilirsiniz.
Patlıcan candır diye girmek gerek olaya 🙂 Bana göre gerçekten öyle, çok değerli gözümde. Yakışabileceğini düşündüğüm her şeyle dener, her türlüsünü yemeye, yedirmeye çalışırım. Hiç bir denememde yüzümü kara çıkarmamıştır.
Üstelik söz konusu en çok yakıştığı yufkaysa, her seferinde farklı harikalar yaratılabilir. Ki; işte bu patlıcanlı börek bu konuda inanılmaz iddialı, damağınızda bırakacağı lezzete inanamayacaksınız 😉
Malzemeler:
5 yufka
1 yumurta
1/2 su bardağı sıvıyağ
1 su bardağı süt
7-8 patlıcan
2 büyük boy soğan
tuz, karabiber, pulbiber
susam, çörekotu
Hazırlanışı:
İnce doğranmış soğanları az yağda soteleyin. Minik küpler halinde doğradığınız patlıcanları ekleyip, arada karıştırarak kendi suyunu çekene dek pişirin. Tuz ve baharatları ekleyip soğumaya bırakın.
Sıvıyağ, süt, yumurtayı çırparak, sıvı karışımı hazırlayın.
İlk yufkayı dörde bölün. Üzerine sıvı karışımdan sürün ve uzun kenarına patlıcanlı harcı yerleştirip, rulo halinde sarın. Ruloyu kendi etrafında döndürerek son şekillendirme işlemini de tamamlayıp, yağlı kağıt serilmiş tepsiye aktarın. Diğer yufkalar için de aynı işlemleri tekrar edin.
Üzerlerine yumurta sarısı sürüp, susam, çörekotu serpiştirin.Önceden ısıtılmış 180 derece fırında kızarana dek pişirin.
O kadar eski, o kadar uzun zamandır benimle ki bu tarif; artık bütünleştiğim, yeri bende özel olanlardan biri çoktandır. Pratik, hızlı ve lezzeti garantili vazgeçilmezlerimden.
Artısı ve belki de en önemlisi; büyük kuzumun kendini bildi bileli en sevdiklerinden 😉
Malzemeler:
1 yumurta
5 yemek kaşığı pudra şekeri
250 gr.tereyağ
1 paket kabartma tozu
alabildiği kadar un
hindistan cevizi
Hazırlanışı:
Oda sıcaklığındaki tereyağı, pudra şekeri ve yumurtanın sarısı (beyazı üzeri için gerekecek) eşliğinde yoğurmaya başlayın. Homojen bir karışıma ulaştıktan sonra, azar azar un ve kabartma tozu ekleyerek yoğurmaya devam edin.
Klasik kulak memesi kıvamına kadar un ekleyerek yoğurduğunuz hamurdan, ceviz büyüklüğünde parçalar alıp yuvarlayın. Ayırdığınız yumurta beyazına, ardından da hindistan cevizine batırıp, elinizle tuttuğunuz kısım alta gelecek şekilde aralıklı olarak tepsiye yerleştirin.
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında, üzeri kızarana kadar pişirin.
* Mutfaktan çok uzaklaşmamakta yarar var çünkü; 5-10 dakikada pişiyorlar 😉
Benim eeeeen sevdiğim, hep olsa da yesem dediğim, Sushi’lerin en en en güzeli canım ciğerim Nigirim 😀
Malzemeler:
Karides
Tercihe göre soya sosu ve wasabi
Hazırlanışı:
Karidesi taze alıp, ayıklayıp, kıvamında haşlayarak kendiniz hazırlayabileceğiniz gibi, tercihinizi dondurulmuş ürünlerden yana da kullanabilirsiniz.
Koyu İglo takipçisi olarak ben her zamanki gibi, Gurme Karides kullandım. Mikrodalga fırında ya da sıcak suda hazırlama seçeneğiniz var, paket arkasında her iki yöntem için de genel bilgiler mevcut.
Pilavınızı varsa Sushi kalıplarıyla, yoksa elinizle şekillendirin. Üzerine tamamen soğumuş karidesleri yerleştirin. Hepsi bu kadar 🙂
Soya sosu ve acı seviyorsanız, toz şeklinde satılıp, suyla karıştırarak kolayca hazırlayabileceğiniz wasabi ile servis yapabilirsiniz.
* Hemen tüketilmesi gereken bir yiyecek olduğundan, tüketebileğiniz kadar yapmakta yarar var. Bu yüzden ölçü vermeden, tercihi tamamen size bırakıyorum.
Arama
Özlem Pehlivan
12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Butik Pastalar 36
- Tarifler 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10