Kaşla göz arasında yapılıverip, aynı hızda tüketilen, acil tatlı krizlerinde, ‘eyvah misafir geliyor!’ durumlarında kurtarıcı, gecenin bir yarısı “pastaaa” diye tutturan ufaklıkları susturmada usta, çocukluk anıları hatırlatıcı, cinsiyet gözetmeksizin hemen her elin en azından bir kez olsun yapımına bulaştığı, pratik, lezzetli, vazgeçilmez ve her seferinde hikmetinden parmak yalatan tat; ne diyeyim, büyüksün! 😀
Malzemeler:
1 paket Petit Beurre Klasik
1 paket Petit Beurre Kakaolu
2 paket kakaolu puding
1,5 litre süt
1,5 su bardağı iri kırılmış ceviz
Hazırlanışı:
Toz pudingi sütle pişirerek hazırlayın. Ocaktan alın, soğumasına izin vermeden maşa yardımıyla bisküvileri tek tek pudinge batırıp kabınıza dizin. İlk sıra bittiğinde üstünü kapatacak kadar puding yayın ve hiç hızınızı yitirmeden diğer sıraya geçin.
Her kata aynı işlemi tekrarlayın, 1 kat klasik, 1 kat kakaolu bisküvi kullanarak toplamda 4 kat olacak şekilde, bisküviler bitene dek devam edin.
Kalan pudingin tamamını üstüne ve yanlarına yayın, düzeltin. Oda sıcaklığına geldikten sonra cevizle süsleyip, buzdolabında iyice soğuttuktan sonra servis yapın.
* Süsleme kısmında hindistan cevizi, renkli pasta süsleri, fındık, antep fıstığı,kakao, çikolatalı sos gibi farklı seçenekler mevcut 😉
“Hangi hünkardır bu acep?” sorusunun yanıtını merakından, ilk duyduğunda benim gibi harıl harıl araştıran kaç kişi vardır bilemem. Adından otomatikman çağrıştırdığı, ‘Osmanlı padişahlarından biri olsa gerek’ kanısını ilk yıktığında, çok şaşırmıştım itiraf ediyorum. “Aaaaa meğer hünkar değilmiş beğenen, imparatoriçeymiş!” diye ağzım açık kalakalmıştım öylece 🙂
Yaaa, bilmiyorsanız öğrenmiş olun işte; hünkar beğendi ilk kez, Sultan Abdülaziz’e ziyarete gelen Fransız İmparatoriçesi Eugenie için, Dolmabahçe Sarayı mutfaklarında pişirilmiş meğerse. Eugenie o kadar çok beğenmiş ki bu ilk kez kendine özel pişirilen yemeği, neredeyse her öğününde ister olmuş. “Eee neden o zaman ‘imparatoriçe beğendi’ değil de ‘hünkar beğendi?'” nin cevabı; “o memnun oldukça, hünkar da memnun olmuş, koskoca saray aşçısı için de önemli olan elalemin imparatoriçesi değil, kendi hünkarı elbet, öyle deyivermiştir adını” olsa gerek.
Hünkarın memnuniyeti de sevdiği kadının mutluluğu olabilir keza; bu ziyaret sırasında Abdülaziz ve Eugenie’in bir aşk yaşadığı da söylentiler arasında, o kadarını bilemem, günahları tarihçilerin boyunlarına 😀
Sonuç; hünkar eşliğinde imparatoriçe bile beğenmiş, yok öyle “alt tarafı patlıcan var içinde, hem patlıcan sevmiyorum ben, yemem” şeklinde kalıplaşmış cümlelerle ömrü billah ağzınıza koymamak. Hem nedir bu inatçı önyargı canım, hele bir tadın patlıcanı sevmeseniz bile, tadın da görün bakalım durdurabiliyor musunuz kendinizi bir daha, çok büyük hata yapmışsınız bugüne dek çoook. 😀
Malzemeler:
500 gr.kuşbaşı et
2-3 yemek kaşığı sıvıyağ
1 yemek kaşığı salça
1 iri soğan
2 yeşil biber
2 orta boy domates
4-5 iri patlıcan
1 yemek kaşığı tereyağ
2 yemek kaşığı un
2 su bardağı süt
1,5 su bardağı rendelenmiş kaşar
tuz, karabiber
Hazırlanışı:
İyice ısıtılmış tencereye koyduğunuz etleri, hızlıca karıştırarak yüksek ateşte kavurun. Suyunu bıraktığında ateşi kısın, kapağı kapalı olarak suyunu çekene dek pişirin. Kendi suyuyla pişmeyen sert bir ete sahipseniz, azar azar sıcak su ekleyerek, etler tamamen yumuşayana dek pişirin.
Yumuşayan etinizi, sıvıyağ ve salçayı ekleyerek kavurmaya devam edin. Yemeklik doğranmış soğanları ve minik halkalar halinde kesilmiş biberleri ekleyin, her ikisinin de rengi dönene dek 2-3 dakika bu şekilde kavurmaya devam edin. Yaklaşık 2 su bardağı kadar sıcak su ekleyin, hafif sulu kıvama gelene dek pişirip ateşten alın, tuz ve karabiber ilave edin.
Patlıcanları közleyin, kabuklarını soyup olabildiğince minik doğrayın.
Derin bir tavada tereyağını eritin, unu ekleyin ve pembeleşene dek kavurun. Soğuk sütü azar azar ve sürekli karıştırarak kavrulmuş una yedirin. Koyulaşıp muhallebi kıvamına ulaştığında patlıcanları ve rendelenmiş kaşarı ilave edin, 3-5 dakika da bu şekilde pişirin. Altını kapattıktan sonra tuz ve karabiber ekleyip karıştırın.
Servis tabağına önce beğendiyi yayın, hafif bastırarak çukurlaştırdığınız orta kısıma eti yerleştirin ve sıcak servis yapın.
Her balığın mevsimi ayrı malum ve lezzetini doruk noktasında yakalayabilmek için, zamanında tüketmek öncelikli şart. Diğer şart ise; balığa uygun pişirme tekniği.
Ağustos yaklaşıyor ve mevsim balıkları içinde ona en çok Mırmır yakışıyor.
Adı kadar kendi de keyifli, lezzetiyle çatlatan, bünyeden mırıl mırıl sesler çıkmasına sebep nefis bir balık Mırmır, en sevdiklerimden. Yağlı balıklar sınıfına giriyor yapı itibariyle, ızgara ya da tavası damaklara tavan yaptırıyor, fırın da bir alternatif ama tam lezzet için pek tavsiye edilmiyor.
Bana sorarsanız önceliğim, kesinlikle tava. 😉
Malzemeler:
Mırmır
Mısır unu
Tuz
Sıvıyağ
Hazırlanışı:
Temizlenmiş, yıkanmış, fazla sularından arındırılmış balıkları, tuzla harmanlanmış mısır ununa bulayın. Silkeleyerek un fazlalığından kurtarın, iyice ısıtılmış tavada, az yağda ve illa ki kısık ateşte çevirerek kızartın.
Hepsi bu kadar. 🙂
* Kim ne derse desin, üzerine bol limonumu sıkıyorum ben, bu balığı öyle seviyorum.
** Balık miktarı, kişi sayısıyla orantılı, size kalmış. 😉
Turta/tart/pay/tartolet… Benzerliklerinden dolayı her seferinde birbirlerine karıştırılır ve yanlış kullanılırlar. Oysa aralarındaki fark ya da farklar son derece bariz, basit ve miniciktir.
Turta ya da pay, kelime farkı dışında hiçbir fark barındırmaz. Şöyle ki; her ikisi de kalıpta yapılan, kenarları olan, içine meyve veya krema koyarak pişirilen, üzeri tamamen ya da kısmen kapatılan tatlıların genel adıdır. İlkinin kökeni, İtalyanca kek anlamına gelen “torta” diğeri, İngilizce “pie” kelimesinin Türkçe okunuşu.
Tart, bizde çok yaygın değil. Alt tabanı turtaya göre daha ince, kalıpta ya da direkt yağlı kağıt üzerinde pişirilen, üzerine yine meyve parçaları koyulan ancak üzeri mutlaka açık bırakılan, bir nevi meyveli pizza görünümlü tatlı. Kökeni, Fransızca “tarte” kelimesi.
Tartolet, aralarında tanınması en kolay olanı; şık restoran ya da pastane menülerinde sıkça rastlanan, kıtır hamur üzerine krema ve çiğ meyve yerleştirilmiş, jöleli minik tatlıcıklar.
Tanımlardan yola çıkarsak; bugüne dek yediğiniz ya da yiyebileceklerinizin tamamını unutturacak, damağınıza tavan yaptıracak nefis bir “turta” bu, şiddetle önerdiklerimden. 😉
Malzemeler:
250 gr.tereyağ
4 yemek kaşığı şeker
1 yumurta
1 paket kabartma tozu
alabildiği kadar un
İç Malzeme:
4 elma
4 yemek kaşığı şeker
1 tatlı kaşığı tarçın
1 su bardağı ceviz
Hazırlanışı:
Rendelediğiniz elmalara şeker ekleyin ve suyunu çekene dek arada karıştırarak pişirin. Ateşten aldıktan sonra tarçın ve iri kırılmış ceviz ilave edin, soğuması için beklemeye alın.
Malzemelerin tamamını -elmalı karışım hariç- azar azar un ilavesiyle yoğurarak, klasik yumuşaklıkta bir hamur hazırlayın. İki parçaya ayırdığınız hamurun bir parçasını, yaklaşık 1 saat beklemek üzere buzluğa kaldırın.
Pişirmede kullanacağınız kalıbı yağlayın, hamurun kalan yarısını parmaklarınızla kenarlarına ve tabana yayın. Üzerine soğutulmuş elmalı karışımı eşit şekilde yerleştirin ve buzluktaki hamur süresini doldurana dek dolap kısmında bekletin.
Süre sonunda buzluktaki hamuru elmalı karışımın üzerini tamamen kapatacak şekilde rendeleyin. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında kızarana dek pişirin.
Fırından alın ve tamamen soğuduğundan emin olduğunuzda pudra şekeri serperek servis yapın.
* Kafes turtanın asıl şekil olduğu ve zahmeti malum, aynı tarifin daha pratik ve basit versiyonu, tembel işi bu. 🙂 Orjinal kafesli halini önümüzdeki günlerde ayrıntılarıyla fotoğraflayıp ekleyeceğim. 😉
En keyifli mezelerden biridir fırında mantar, hemen her türlü etin yanında en iyi giden olduğu kadar, makarnayla da bayıla bayıla yenendir. Hoş bana göre tek başına bir ana yemek görevi görüyor genel olarak; öyle çok seviyorum ki, meze tadında 2-3 tane sunulanıyla yetinmem zor oluyor. E hal böyle olunca da, koca bir tabağa doldurulan mantarlarla göz, gönül doyana dek mide de doymuş oluyor. 😀
Malzemeler:
500 gr. mantar
2 yemek kaşığı tereyağ
1 su bardağı kaşar peynir rendesi
tuz
Hazırlanışı:
Bir fırça yardımıyla kabuklarından arındırılmış ve sapları çıkartılmış mantarları, yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin. Tereyağını içlerine paylaştırın, tuz serpin. (Bu kısımda yağ ve tuz severliğinizle orantılı olarak miktarları kendinizin belirlemesi işin en doğrusu.)
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında yaklaşık 15 dakika fırınlayın. Bu zaman diliminde mantarlarınız hafif pişmiş ve tereyağ tamamen erimiş olacaktır. Tepsiyi dışarı alıp, rendelenmiş peyniri paylaştırın. Peynir kızarana dek tekrar fırınlayın ve sıcak servis yapın.
* Tereyağ yerine zeytinyağ kullanılabilir, çeşitli peynirler, baharatlar ya da sarımsakla tatlandırılabilir.
** Ayırdığınız sapları sakın ola ki atmayın; onlarla sote yapabilir ya da en lezzetli değerlendirme yöntemi olarak omlet yapabilirsiniz. 😉
Kemalpaşa nam-ı diğer peynir tatlısı; yüzlerce yıl önce Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinden çıkmış, üstelik de bir yerlerden taşıma, aşırma değil tamamen orada icat edilmiş nefis bir tatlı.
İlk zamanlar küçük süthanelerde üretilirmiş, şimdilerde günde milyon adetlerde üretildiğinden tesisler de büyümüş haliyle. İşin ilginç yanı; yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen üretimin hala sadece bu ilçede olması.
Dev kazanlarda kaynatılan süt, peynire dönüştürülüyor. Bu özel peynir irmik, yumurta ve unla harmanlanıp hamur haline getiriliyor, şekillendirilip fırınlanıyor ve Mustafakemalpaşa sakinlerinin haklı gururları peynir tatlısı, şerbetlenme sonrası tüketime hazır hale getiriliyor.
İlçede günlük üretiliyor ve mutlaka taze tüketiliyor. İçeriğindeki peynir nedeniyle raf ömrü oldukça kısa olduğundan, şanslı ilçe halkı dışında kalan biz şanssızlara ulaşanlar, orjinal lezzetinde kalamıyor maalesef. Yoğun peynir oranı düşürülüyor ve birden fazla kez fırınlanarak kurutuluyor. Durum böyle olunca da, ilçede yediğinizle market rafından aldığınız arasında acayip lezzet farkı oluyor haliyle.
İşte o hazır paketlenmişlerden alıp kullanan şanssızlardanım ben de maalesef. Ama şöyle bir tesellim var en azından kendi kendime ürettiğim; hazır paketle bile kıvamını tutturmak herkesin harcı değildir, ya şerbeti çok çeker gereğinden fazla yumuşar dağılır, ya da hiç çekmez tatsız ve kafa kıracak kıvamda sert kalır. Bu nedenledir ki; herkesin yaptığı bu tatlı yenmez ama benim bugüne dek başarısız olduğum vaki değildir. (züğürt tesellisi dedikleri tam da bu işte 🙂 )
Uzun lafın kısası: “Hazır tatlı işte” şeklindeki basit cümleyi, her an size yedirmeye hazır bir tatlıdan bahsediyorum yani; bilmem anlatabildim mi? 😀
Malzemeler:
1 paket kemalpaşa (140 gr.)
1 kg.şeker
1 litre su
limon
1 paket (75 gr.) krem şanti
200 ml.süt
Hazırlanışı:
Paketlerin üzerindeki ölçüler ve hazırlama şekli son derece uygun. Buna göre; su ve şekeri içine birkaç damla limon damlatarak kaynatın. Kemalpaşaları içine atın, arada karıştırarak şerbeti iyice içine çekene ve yumuşayana dek (yaklaşık 15-20 dakika) pişirin.
Şuruptan çıkardığınız tatlıları soğuması için bekletirken krem şantiyi hazırlamak için, buzdolabında soğutulmuş sütün içine toz şantiyi boşaltın. Mikserle önce düşük, sonra yüksek devirde yeterli kıvama ulaşana dek çırpın.
Hazırladığınız krem şantiyi herhangi bir sıkma torbasına doldurun. Sıkma torbasının ucunu iyice soğumuş tatlıların ortasına bastırarak içlerini şantiyle doldurun.
Sonrası; nam nam nammmmm 😀
* Kaymak, ceviz, hindistan cevizi gibi eklemelerle farklı sunumlar üretmek mümkün.
Arama
Özlem Pehlivan
12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Butik Pastalar 36
- Tarifler 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10