Dün doğduğum gündü, hayatım boyunca hiç bu kadar sevmemiştim o günü! İyi ki doğmuşum, iyi ki doğmuşsun, iyi ki hayatımdasın canım sevgilim… Günümü özelleştirmek adına yaptığın herşey için çok teşekkürler! Seni seviyorum…
Şebnem Ferah’ın şarkısını dinlerken aklıma geldi, beğenip sakladığım maillerimin arasındaki bu yazıyı yeniden okumak. Hatta okumakla yetinmeyip, paylaşmak… Uzunca bir yazı ama insanın ayırdığı zamana kesinlikle değer 😉
Efendim, ilgili şarkı eşliğinde okumak kesinlikle daha keyifli olacak diye düşündüm, e buyurun 😉
Audio clip: Adobe Flash Player (version 9 or above) is required to play this audio clip. Download the latest version here. You also need to have JavaScript enabled in your browser.
“Birinin kadını olmak istiyorum… Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta!
Biraz korunmak, biraz şımarmak…
Birkaç çeşit yemek yapmak, sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek ama mutlaka çekirdek çitlemek, bir yerlerde çay içmek, pazar sabahı kahvaltısı etmek uzun uzun, sahilde yürüyüş yapmak gibi küçük ama zor heveslerim var…
Neden mi?
Herkesin eli tutulmaz,
herkesle film seyredilmez,
herkesle çekirdek çitlenmez,
herkesin kadını olunmaz da o yüzden!
İçinden gelmeli…
Hücrelerine kadar hissetmeli, dna’larına kadar bilmeli insan!
Düşünerek emin olunmaz, bir anda ya olunur ya olunmaz.
Bir de şu yakın geçmiş duvarları olmasa, kafa da hiç karışmaz ya, olsun!
Oysa bazen tek bir söze ya da bir bakışa yıkılır bütün duvarlar…
Kek yapmayı da öğrenmek lazım aslında bir ara!
Sabahları uyandığımda “günaydın sevgilim!” mesajları görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini! Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!
Çalışırken düşünmek istiyorum sonra onu! Aklımda olduğu için gülümsemek istiyorum ara ara… Gülümsediğim için daha çok çalışmak…
Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni; hiç sevilmediğim gibi…
Biri o kadar çok sevsin ki beni; hatalarımı da sevsin istiyorum!
O kadar çok sevsin ki; hata yapmaktan ödüm kopsun!
Kıskansın istiyorum biri beni! Sorsun istiyorum “Neredesin?” diye, “Hımm kim aradı bakayım?” diye! Ben sormam ama, korkmasın. O sorsun!
“Biliyor musun ne oldu?” ile başlayan heyecanlı cümlelerimin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez birşey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar. Ya bir yavru kedi macerası ya da işte ona benzer bir şeyler olmuştur. Ben de her seferinde sanki bahçeyi kazmışım da hazine bulmuşum gibi heyecanla ve öneminin üzerine basa basa anlatırım ya, dinlesin işte. “Ya evet, çok mühim bir şeyler olmuş!” falan desin bir de sonunda…
Şimdi ben istesem, birinin elini tutup gezemem mi? İstesem benimle birlikte çekirdek çitleyip, aynı anda film seyretmeyi de başarabilecek birini bulamam mı bir arasam? Şimdi ben yalnız olmak istemesem, yalnız olur ve bunları da yazıyor olur muydum? Hiç sanmam!
Birinin elini tutmakla, “birinin elini sıkı sıkı tutmak” arasında çok fark var!
Ya tutarsın ya da tutmazsın ya da tutmuş gibi yaparsın işte…
Ben yapmam!
Bunu zaten bilirsin.
Kimin elini tutacağını yani.
Deneyerek bulmazsın.
Sadece bilirsin.
Bilmek!
Açıklaması yok.
Ve ben elini sıkı sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle sokakta yürümeyeceğim! Heyecanla ve özene bezene olmadıktan sonra, kimseye yemek yapmayacağım! Repliklerin bir anlamı yoksa, kimseyle film seyretmeyeceğim! Zaten çekirdeği unutsun bile, asla olmaz!
Birinin kadını olmak istiyor canım; biraz korunmak, biraz şımarmak…
Çekirdek, mutlaka olsun!”
-Alıntı-
Bunların hepsini yapabildiğim bir sevgilim var ya, varsın artık dursun dünya 🙂