Tüm dünyadaki Lost, bizim evde Kost’tur, sevgili sevgilim sayesinde 🙂 İşte bu Lost-Kost’un finaliyle ilgili hissiyatım çok fena; dağarcığımda içimdekini tam karşılayabilecek bir kelime, cümle yok…
120 bölüm, 6 yıl, kısacık insan ömründe fazlaca uzun bir zaman. Bu kadar içinde olduğum, bu kadar içimde olan bir yaşayışın finali böyle olmamalıydı. Dolu dolu yaşanan zamanlara, sıradan bitişleri yakıştıramaz ya insan hani, işte öyleyim. Sevdiğim, çok sevdiğim birini hem zamansız hem de saçmasapan bir sonla yitirmiş gibiyim…
Evde, sokakta “çıkıçıkıçık, çıkıçıkıçık” sesini en doğru kim çıkaracak yarışmaları yapan, bitecek korkusuyla son sezonu izlemekten itinayla kaçınan, taaa en başından kendine bir karakter seçmiş, güncel yaşamında onunla kolkola yaşayan, ona akıllar veren, onunla ahlayıp oflayan, onunla gözlerinin içi gülen, yakılan minicik bir ateşte o devasa, gizemli kara dumanı imgeleyip, onunla savaşan, ya da ondan nasıl kaçılırın planlarıyla kafa patlatan insanlarla dolu çevrem.
Bir sürü soru, onca dallandırıp budaklandırılıp sonunda toparlayamamayla havada asılı kaldı. “Eee bu ne şimdi, bu mudur yani?” bakışı yapışmış, kocaman hayal kırıklığına sahip, anlamı boşalmış suratımla kalakaldım ekran başında. Onca yılımı senaristlerin o beynime kazıdıkları sorulara, kendimce ikna edici yanıtlar arayarak geçirdim. İzleyen herkesle, yakaladığımız farklı noktaları birleştirip ne senaryolar ürettik. Ve çok üzülerek söylüyorum ki; benim, bizim, bazılarında saçmalamanın tavan yaptırdığı senaryolarımız bile çok daha iyi, çok daha yukarıda bir finalle bitiyordu.
Dediğim gibi; çok sevdiğim birini saçmasapan bir sonla yitirmiş gibiyken ruh halim, yapımcılar işin kolayına kaçarak epik bir son hazırlamışlar, ceplerini doldurdular vs. şeklinde olumsuz düşünmemeye çalışıyorum; altı yılda yaşattıkları heyecanın hatırına…
Film izlemek yaşamın en büyük keyiflerinden biri bence. Haftanın her günü, üstelik de bazen günde bir taneyle yetinmeyen biri olunca, izlenebilecek film seçimi epey zorlaşıyor, çıtanız da bir o kadar yükseliyor. İngiliz The Times gazetesi E.T.’den Casablanca’ya kadar “en iyi finale sahip” 20 filmi seçmiş. Haberi gördüğümde seçilenlerin hepsinin de bende bir iz bıraktığını hatırlayıp (Blair Cadısı hariç!), izlemeyenlere hem tavsiye hem fikir olsun diye paylaşayım istedim…
20- Se7en (Yedi) 1995
Kutudaki kesik kafa gerçekten de insanı donduracak kadar dehşetli ve unutulmaz bir finaldi.
19- Blair Witch Project (Blair Cadısı) 1999
Heather’ın son video görüntüleri –ki filmin afişinde de kullanılan görüntü buydu- korkunun ve dehşetin gerçek yüzüydü. Bana göre film; finali hariç, izlenmese de olur hatta iyi olur diye sınıflandırdıklarımdan.
18- Memento (Akıl Defteri) 2000
Leonard’ın amnezyak bir şekilde intikam peşinde koşması, onu seri katile çevirmiştir. Ve bu eylemlerini sürekli tekrarlayarak hayatına devam edecektir. Finalde şaşırtıcı bir şekilde kendimizi ona ‘sempati’ duyar halde buluruz.
17- Planet of the Apes (Maymunlar Gezegeni) 1968
Meğerse orası bizim dünyamızmış ve bütün o felaketler bizim dünyamızda gerçekleşmiş. George Taylor (Charlton Heston) acı ve öfkeyle haykırır: “Sizi manyaklar! Mahvettiniz her şeyi! Lanet olsun! Allah hepinizin belasını versin.”
16- The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) 1994
Umutsuzluğun ve haksızlığın en üst düzeye ulaştığı bir hayatın bile, bir Meksika plajında mutlu sona ulaşabileceğini düşünmek güzel bir final.
15- Gone with the Wind (Rüzgar Gibi Geçti) 1939
Scarlett O’Hara (Vivien Leigh) kocası Rhett Butler (Clark Gable) tarafından terk edilirken “Samimi olarak söylüyorum sevgilim, umurumda değil!” cümlesini duymuş da olsa yıkılmaz. Gözünden bir damla yaş akarken, “Onu geri getirmenin bir yolunu bulacağım. Yarın, yeni bir gündür…” diyecektir.
14- Doctor Strangelove (Doktor Strangelove) 1964
Vera Lynn’in ‘We’ll Meet Again’ şarkısı eşliğinde o patlamaları izlerken, Kubrick bize son darbesini indirir.
13- Les Diaboliques (Şeytan Ruhlu İnsanlar) 1955
Amerikan versiyonunu boşverin. Siyah-beyaz orijinal Fransız filminde, banyo küvetinden kalkan ve bu görüntü karşısında kadının kalp krizine geçirmesine neden olan o sahne, şeytani planın başarısının da ispatıdır.
12- The Wizard of Oz (Oz Büyücüsü) 1939
Uzaktaki diyarların dayanılmaz cazibesine karşın Dorothy, “Ev gibisi yoktur” diyecek ve kaderini böylece belirlemiş olacaktır.
.
11- Thelma&Louise (Thelma ve Louise) 1991
Susan Sarandon’ın gazı kökleyip arabayı uçuruma sürdüğü final sahnesinde, içimiz acır ama bir yandan da pişmanlık duymaksızın, muzaffer bir şekilde ölüme giden bu kızlara saygı duyarız.
10- The Sixth Sense (Altıncı His) 1999
Filmin anlamını veren sahne zaten finaliydi. Crowe kendisinin de bir hayalet olduğunu öğrenir ve biz seyircilere bu finalin yaratılmasındaki dehaya hayran olmaktan başka yapacak bir şey kalmaz.
9- Usual Suspects (Olağan Şüpheliler) 1995
Verbal Kint (Kevin Spacey) hikayenin büyük bölümünü kendisi uydurmuştur, o Keyser Söze’nin ta kendisidir. Ve sadece ‘çenesini ve aklını’ kullanarak serbest kalmayı bilmiştir.
8- The Italian Job (İtalyan İşi) 1969
Otobüsle kaçış iyi bir fikirdi, ta ki geçirdikleri kaza sonucunda kayaların ucuna savrulana kadar. Ve finali getiren o müthiş cümlede bir ipucu vardı: “Dayanın çocuklar, bir fikrim var…”
7- Some Like It Hot (Bazıları Sıcak Sever) 1959
Mükemmel bir komedi filmine, mükemmel bir final! Jack Lemmon peruğunu fırlatıp “Ben bir erkeğim!” diye haykırınca Osgood’un verdiği cevap sinema tarihine geçecektir: “Kimse mükemmel değildir!”
6- Breakfast at Tiffany’s (Tiffany’de Kahvaltı) 1961
Manhattan’da sağnak yağmur altında Audrey Hepburn’un Holly Golightly karakteri, umutsuzca kedisini aramaktadır çünkü; o kedi, kalbini aşka kapatmadığının bir simgesidir. Ancak kediyi bulabilirse George Peppard’in canlandırdığı fakir yazar Paul’le devam edebilecektir. En sonunda kedi bulunduğunda bütün gözler yaşlıdır ve kedinin öfkeli görüntüsü bu sahne içinde son derece komiktir…
5- Chinatown 1974
Özel dedektif Jake Gittes (Jack Nicholson) aradığı bütün cevapları öğrenmiştir ama Noah Cross’u (John Huston) durduracak gücü yoktur. Ölümcül sahnenin etrafında kalabalık birikirken ona geri dönmesi söylenir “Boşver Jake, burası Çin mahallesi…”
4- E.T. 1982
Final sahnesinde E.T. Elliott’ın alnına dokunur ve “Ben hep burada olacağım” mesajını verir. Duygusallığın doruk yaptığı bir finaldir.
3- Casablanca 1942
Bogart, hayatının aşkına sarıldığında birbirlerini bir daha görmeyeceklerini hem onlar hem de biz seyirciler iyi biliriz. Böyle sert bir adamın içinde, bu kadar yumuşak bir ruh olduğunu keşfetmek de bizi ayrıca yaralar.
2- Butch Cassidy ve Sundance Kid (Sonsuz Ölüm) 1969
“Bir an için başının belada olduğunu sandım” diyecektir Butch. Oysa fonda çalan müzik, yaklaşmakta olan felaketi haber vermektedir. Final sahnesinde görüntü, bu iki adamın üstünde donar. Perde beliren cesaret ve deliliğin mükemmel bir portresidir.
1- Carrie 1976
O felaketten sağ kalan birkaç kişiden biri olan Sue (Amy Irving), Carrie’nin taze mezarına gelir ve çiçek bırakır. Carrie’nin eli topraktan çıkar ve onu yakalar. Dehşet verici bir kabustur bu, Sue korkuyla uyanır. Ama bu kabus asla bitmeyecektir…
Arama
Özlem Pehlivan
12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Boutique Cakes 36
- Recipes 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10