Kaşla göz arasında yapılıverip, aynı hızda tüketilen, acil tatlı krizlerinde, ‘eyvah misafir geliyor!’ durumlarında kurtarıcı, gecenin bir yarısı “pastaaa” diye tutturan ufaklıkları susturmada usta, çocukluk anıları hatırlatıcı, cinsiyet gözetmeksizin hemen her elin en azından bir kez olsun yapımına bulaştığı, pratik, lezzetli, vazgeçilmez ve her seferinde hikmetinden parmak yalatan tat; ne diyeyim, büyüksün! 😀
Malzemeler:
1 paket Petit Beurre Klasik
1 paket Petit Beurre Kakaolu
2 paket kakaolu puding
1,5 litre süt
1,5 su bardağı iri kırılmış ceviz
Hazırlanışı:
Toz pudingi sütle pişirerek hazırlayın. Ocaktan alın, soğumasına izin vermeden maşa yardımıyla bisküvileri tek tek pudinge batırıp kabınıza dizin. İlk sıra bittiğinde üstünü kapatacak kadar puding yayın ve hiç hızınızı yitirmeden diğer sıraya geçin.
Her kata aynı işlemi tekrarlayın, 1 kat klasik, 1 kat kakaolu bisküvi kullanarak toplamda 4 kat olacak şekilde, bisküviler bitene dek devam edin.
Kalan pudingin tamamını üstüne ve yanlarına yayın, düzeltin. Oda sıcaklığına geldikten sonra cevizle süsleyip, buzdolabında iyice soğuttuktan sonra servis yapın.
* Süsleme kısmında hindistan cevizi, renkli pasta süsleri, fındık, antep fıstığı,kakao, çikolatalı sos gibi farklı seçenekler mevcut 😉
Kendinizi bildiniz bileli tarifler alıp verdiniz ya hani şu kalbe giden yolu aşmak için; hani her bulduğunuza, emek emek sunduğunuza kulplar takıldı, sizin de suratınız asıldı ya. Okurken “aa evet yaa” dediniz şu an, hatta geçen gün yine olmuştu hani, hatırladınız, yüzünüz buruştu, ağzınız yamuldu yine.
Şimdiii tüm bunları silip atacak, evdeki kurdu kuzuya dönüştürüp, pıtır pıtır peşinizde gezdirecek (çok iddialı oldu biliyorum ama gerçekten öyle :)) bir sırrım var.
O tarif senin, bu tarif benim paralamayın kendinizi, hiiiç uğraşmayın. Şu tariften aldığı ilk ısırıkta, silinip gidecek tüm yedikleri dimağindan zira.
Ah ne kadar yormuşuz kendimizi, tek bir lokum yetermiş oysa paşalara 😀
Malzemeler:
125 gr.tereyağ
1 su bardağı un
1 litre süt
1 su bardağı şeker
1 paket vanilya
300 gr.kaymak
1 su bardağı iri kırılmış fındık
hindistan cevizi
Hazırlanışı:
Dikdörtgen fırın tepsisinin her yerini kaplayacak, hiç boşluk kalmayacak şekilde hindistan cevizini dökün, kenarda beklemeye alın.
Erittiğiniz tereyağda unu karartmadan, yakmadan iyice kavurun. Kıvama ulaştıktan sonra azar azar süt ekleyin. Bir kaç kez karıştırdıktan sonra şekeri de ekleyip, muhallebi kıvamına gelene dek pişirin.
Son olarak vanilyayı da ilave edin, karıştırıp ateşten alın. Pürüzsüz olmasına yetecek kadar yani; minicik bir süre mikserle çırpın.
Soğumasına izin vermeden, seri bir şekilde tepsideki hindistan cevizinin üzerine yayın. Bu kısım hassas, sakın ola muhallebiyi boca etmeyin. Kaşık ya da kepçe yardımıyla, alttaki hindistan cevizinin düzenini bozmadan aktarmaya dikkat edin.
Mümkünse bir gece, değilse en az 3-4 saat buzdolabında bekletin ki; muhallebi katılaşsın.
Kaymağı her yerine eşit olacak şekilde sürün. Üzerine fındıkları serpiştirin.
Tepsinin kısa kenarından 2 parmak genişliğinde şeritler kesin. Her şeridi ortadan (enine) tekrar kesin ve dikkatli bir şekilde rulo yapıp, dik şekilde servis tabağına yerleştirin.
Afiyet olsun 😉
* Kaymak yerine krem şanti ile yapıldığı da oluyor, deneyebilirsiniz ama orjinal lezzet için kaymak şart.
Adı, Arapça’da “tatlı, güzel” anlamına karşılık gelen helvanın bizdeki kökeni epey eski; Osmanlılar hatta bazı tarihçilere göre taaa Selçuklular, Orta Asya Türkleri dönemine dayanıyor. Düğün, bayram, doğum, gurbetten dönüş, hastanın iyileşmesinin müjdesi gibi özel günlerde kutlama sofralarının baştacı olarak ilgi görmüş yıllarca. Bunun yanında ölümlerde de acının ortağı olmuş.
Arapça’da, geniş anlamda tüm tatlıları bünyesinde barındıran ‘hulviyyat’ sözcüğünden türemiş. Bu sebeple, Arap mutfak kültüründeki helva ile Osmanlı’daki helva kavramı farklı.
Araplar, helvayı tatlıların ana başlığı olarak kullanırken, Türkler’de durum; sadece un, pekmez (bal, şeker) ve tereyağ karışımı ile hazırlanan tatlı çeşitlerini bu başlık altında toplamış olmaları.
Mevlana’nın eserlerinde de en çok adı geçen tatlı olan helva, mevlevilik öğretisinde sabrın karşılığına denk gelir.
Neden değişti, nasıl değişti bilinmez; zaman içerisinde yalnızca, cenaze törenleri ve kandil gecelerinde yapılır oldu ki; üzücü ama bu adet bile yok olmak üzere maalesef.
Hayata kattığı anlam ile gelenekselleşmiş bu özel tatlının yaygınlığının azalması, yapımının unutulması ya da gelecek nesillere aktarılmamasının, muazzam tarihine çok büyük haksızlık olacağı kanaatindeyim.
Malzemeler:
250 gr.tereyağ
2 su bardağı un
2 su bardağı şeker
3 su bardağı süt veya su
ceviz, fıstık, fındık, tarçın (tercihe bağlı)
Hazırlanışı:
İlk iş olarak şekeri soğuk süt veya suda eritene kadar karıştırarak şerbet karışımını hazırlayıp, beklemeye alın.
Tereyağını eritip, unu ekleyin. En kısık ateşte tahta bir kaşıkla, sürekli karıştırarak rengi dönene kadar kavurun. Helvaya asıl kıvamını verecek olan, bu kısık ateşte sabırla karıştırma süreci olduğundan aceleye getirmemeniz, sıkılıp ısıyı yükseltmemeniz lezzetinin ana şartı.
Bejden kahverengine doğru dönmeye başlamışsa ve buram buram pişmiş un kokusu alıyorsanız, hazırladığınız şerbeti ekleme vaktidir.
Bir elinizle unu karıştırırken, diğeriyle sıvı karışımını azar azar ilave edin ki; top top unların kalmadığı, pürüzsüz bir helvanız olsun.
Şerbetini iyice çekene dek, sürekli karıştırarak pişirin.
Tüm sıvıyı çektiği, kaşığa ve tencereye yapışmadığı, her ikisinden de kolayca ayrılıp, bağımsızlığını ilan ettiği ana gelmişseniz, işlem tamam demektir.
Ocaktan aldıktan sonra sıcak, soğuk, tarçınlı, tarçınsız, şekilli ya da şekilsizce tepeleme doldurulmuş bir tabakta, dilediğiniz gibi tüketebilirsiniz.
* Kavurma kısmındaki ince ayarı tam olarak tutturamazsanız lezzet sıkıntılı bir helvanız olacağından, dikkatli olmakta yarar var. Rengini beyaz bırakır, kavurma işlemini kısa tutarsanız; yerken çiğ un kokusu ve tadı alırsınız. Olması gerekenden daha uzun süre kavurursanız unu yakabilir, yanık kokusu ve acılaşan tadıyla başbaşa kalabilirsiniz. Dolayısıyla hem burnunuzu hem gözünüzü kullanarak yapmanız gereken en püf bölümü, bu unu kavurma kısmı.
** Asıl helva, şeker yaygınlaşmadan evvel pekmez ya da balla yapılırmış, tercihinizi o yönde de kullanabilirsiniz.
*** Kavurma aşamasında fıstık, fındık, ceviz gibi eklemeler yapabilirsiniz.
Çok kalorili biliyorum ama çooook lezzetli yahu! Güzel olan tüm yiyeceklerde var zaten bu ters orantı. Koskocaman yılda sadece küçücük, ufacık, minicik bir zamandan ibaret olan aşure ayını, hiiiç öyle kalori hesabıyla falan geçiremem anacım, “bu ay, bana her gün bayram” şeklinde pek mutlu, pek mesudum 🙂
Her yıl sözünü verip de bir türlü yazamadığım, şahsıma münhasır tarifimi hemen verip, fotoğraf olarak yukarıda, canlı canlı karşımda salınıp duran şu minicik(!) porsiyonu lüpletmek üzere kaçıyorum 😀
Gönül rahatlığıyla yapınız, yediriniz, övgüleri dinlerken de arkanıza yaslanıp gerim gerim gerininiz, afiyet olsuuun 😉
Malzemeler:
1 kg.aşurelik buğday (Duru marka şiddetle önerimdir)
2 su bardağı kuru fasulye
2 su bardağı nohut
11 su bardağı toz şeker
2 su bardağı süt
2 su bardağı çekirdeksiz kuru üzüm
3 çorba kaşığı kuş üzümü
300 gr.kuru incir (leblebi büyüklüğünde doğranmış)
300 gr.kuru kayısı (leblebi büyüklüğünde doğranmış)
250 gr.fındık (ortadan ikiye ayrılmış)
250 gr.tuzsuz fıstık (kabukları ayıklanmış, ortadan ikiye ayrılmış)
250 gr.soyulmuş, ortadan ikiye ayrılmış badem (kaynamış suda bekletirseniz soymak, çocuk oyuncağıdır 😉 )
250 gr.soyulmuş, 3-4 parçaya ayrılmış ceviz (kaynamış suda bekletme burada da geçerli 🙂 )
50-60 gr.dolmalık fıstık
8-10 karanfil
2 portakalın kabuğu(minik minik doğranmış ya da rendelenmiş)
1 iri nar
3-4 çorba kaşığı susam
2-3 çorba kaşığı çörekotu
su
Hazırlanışı:
Aşure pişirmeyi planladığınız günün öncesindeki akşam, buğday, fasulye, nohut ve üzümleri ayrı ayrı kaplarda ıslatın.
Sabah ilk iş, akşamdan ıslatıldığı için kocaman kocaman şişen nohutu ve fasulyeyi ayrı ayrı kaplarda yumuşayana dek haşlamak. Dilerseniz bu işlemi bir gün önceden de yapıp, aşure sabahı hengamesini biraz olsun rahatlatabilirsiniz.
Benim sırf aşure ve reçel yapımı için aldığım devasa bir tencerem var, malzeme çok olduğundan mümkün olan en büyük tencereyi kullanmakta yarar var. İşte o evdeki en büyük tencerenize buğdayı yıkayıp, karanfilleri de ekleyerek (varsa ince bir tülbent ya da benzeri bir şeyin içinde, değilse sayısını aklınızda tutarak direkt içine) üstünü bir karış geçecek kadar su ilavesiyle pişirme işlemine başlayın.
Tencerenin kapağı kapalı olsun, arada bir buğdayın üstünde biriken köpükleri delikli kepçeyle temizleyerek, buğdaylar ezilene dek pişirin. Buğdayın pişmesini beklerken tüm doğranacakları, ayıklanacakları halledin ki; son anda sıkışıklık olmasın.
Yeterli kıvama gelen buğdaya nohut ve fasulyeyi ekleyin, arada karıştırarak 3-4 taşım kaynatın.
Islatma suyunu süzdüğünüz üzümleri, incir, kayısı, portakal kabuğu ve 2 su bardağı kadar sütü (renginin kararmamasına yardımcı ve ekstra lezzet unsuru) ekleyip, 2-3 taşım daha kaynatın.
Şeker, badem, dolmalık fıstık, ceviz, susam ve çörekotunu da eklediğinizde son pişirme süresine girmiş olacaksınız.
Kayısı ve incirlerin şişmiş, dolayısıyla pişmiş olmaları, aşurenin de pişme sürecini tamamladığına işarettir. Tüm bu süreç boyunca, ilk eklenen su epey çekilmiş olacağından, kepçe kolay çevrilebilecek kıvamda olması şartıyla, (çorba kıvamına yakın) sıcak su, tadı az bulunursa şeker eklenebilir.
Benim gibi “tam kıvamında olsun, ben aşureyi aşure gibi severim” derseniz; altını kapatmadan önce tadına bakmanızı, boğazınızı hafifçe yalayarak, yakarak geçecek kıvamda değilse, o kıvama dek şeker ekleyip karıştırarak, bir taşım daha kaynatmanızı öneririm. Malum; aşure soğudukça suyu da şekeri de çekilir.
Altını kapattıktan sonra içindeki karanfilleri çıkarın, fındık, fıstığını da ekleyip karıştırın.
Servis tabaklarına koyup, ilk sıcaklığı çıktıktan sonra, üzerini nar ve tarçınla süsleyin. (Çok sıcakken yapılan her türlü süsleme, dibe çöker malum.;))
* Bu ölçüler, kaselerle 10-15 komşuya dağıtıldıktan sonra, 3 büyük yuvarlak salata kasesi dolusu size kalacak aşureye denk geliyor, ona göre eksiltip arttırabilirsiniz.
*** Kayısı, incir, fındık, fıstık, badem, ceviz ölçülerini yaklaşık verdim, ben yazdıklarımdan daha fazlasını kullanıyorum, tercihe bağlı arttırılıp, eksiltilebilir.
*** Çoğunlukla yapıldığı gibi; badem, ceviz, fındık, fıstık ve dolmalık fıstığı içine atmayıp, hepsini narla birlikte üst süslemede kullanabilirsiniz. Benim hepsini içine atmamdaki sebep; herkesin en çok sevdiği çerez kısmının ilk porsiyonlarda bolca kullanılıp, sonlara doğru az çerezli ya da çerezsiz yenmesindense tadı sabitleyerek, sonuna kadar aynı hazla tüketilmesini sağlamak 😉
Başta dediğim gibi; bu, benim şahsıma münhasır, lezzet ve beğeni garantili tarifim, ekleme-çıkarma yapmak tamamen damak tadınıza kalmış 😉
Aşure beni bekler, Özlem kaçar 🙂 🙂
Arama
Özlem Pehlivan
12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Boutique Cakes 36
- Recipes 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10