"hüzün" etiketiyle yazılan yazılar.

yazan Özlem Pehlivan

Mecburi verilen uzuuun bir aranın ardından, dün akşam sinema keyfi yaşadık nihayet. Ne çok özlemişim; salon kokusunu, orada film izlemenin keyfini, sıcacık patlamış mısır ve soğuk gazoz ikilisinin dayanılmaz hazzını 🙂 Vizyondaki filmler arasında Çağan Irmak adı varsa, diğerleri ne olursa olsun önemini yitiriveriyor, öncelik mutlaka ona tanınıyor bizde. “Ne eylerse güzel eyler” diye yaptığımız her seçimde, bizi hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmamıştır, her daim “iyi ki” lerle ayrılırız salondan ki; yine aynısı oldu.

“Dedemin İnsanları” yine masal tadında; biraz hüzün, biraz tebessüm, yüreğinizde bir yerlere dokunarak akıp gidiyor perdede. Oyuncu kadrosu, Çağan Irmak filmlerindeki vazgeçilmezler ve onlara eklenenlerden oluşuyor. Çetin Tekindor, Hümeyra, Yiğit Özşener, Gökçe Bahadır, Sacide Taşaner, Mert Fırat, Ezgi Mola, yeni ve iyi keşif çocuk oyuncu Durukan Çelikkaya başlıca sayılabilecek olanlar. Diğer oyunculara haksızlık etmek istemem, hepsi rolünün hakkını vermiş ama bir dede karakteri var ki; ustalığını ve büyüklüğünü bir kez daha kanıtlamış işte onda Çetin Tekindor. Giyimi, tonlamaları, duruşu, bakışıyla öyle içindeki rolünün; sevecen, hoşgörülü, bilge, onurlu Giritli koca çınara can verebilecek tek oyuncunun, o olduğunu hissediyorsunuz. Müzik seçimleri yine çok başarılı, izlediğiniz sahneyi daha iyi sindirebilmenizi, iç çekmelerinizin daha bir derin olmasını sağlıyor. Filmde beğenmediğim, rahatsız olduğum tek şey; kitap okur gibi, tane tane, hiçbir duyguya sahip değilmiş hissi veren, hikayeyi anlatan dış ses, hiç oturmamış filme, eğreti durmuş, olmamış bence. Onun dışında, elbette isteyen bulur ama ben eleştirilecek birşey bulamadım.

“DEDEMİN İNSANLARI, küçük bir kasabada yaşayan on yaşında bir çocuk ve dedesi aracılığıyla, bir ailenin ve bir ülkenin geçirdiği büyük değişimi anlatıyor. Kalabalık ve sıcak Ege insanlarının hikâyesini izlerken, mübadeleye, öteki olmaya, nereye gidersen git bir yere ait olamamaya, iki yakaya, çok sayıdaki azınlığa, ihtilallere, bir defa daha ama bu kez farklı bir yerden bakacaksınız.” www.dedemininsanlari.com

Yaşamın hengamesinde unutulan, bir yerlerde bırakılan parçaları hatırlamak, bir nebze olsun eksikleri tamamlamak için izleyiniz, izlettiriniz 😉

Şimdiden, iyi seyirler 🙂

09 December 2011
3,446 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Yağmur, neden hep hüzündür? En mutlu gününde de olsan, en mutlu sabaha da uyansan, yağmur varsa; hüzün kokar her yerin… Dalıp dalıp gidersin uzaklara, tüm yaşanmışlıklar ve yaşanamayanlar geçit törenindedirler yine, birinin ardından hemen bir diğeri gösterir kendini, yüzleri sana dönük ve sen en öndeki yerinden izlersin, yüzünde adını koyamadığın ifadenle…

Pencerene resim çizersin, yapacak başka hiç bir şey kalmamış, bulamamışsın gibi… Yağmurlar dinip, camdaki buharlar gittiğinde, yitip gideceğini bilirsin çizdiklerinin, her yeni buharda, kaybolanların yeniden sana, pencerene döneceğini bildiğin gibi…

Ağlarsın, neye olduğunu bile bilmeden, sebepsizce… Söyleyecek söz bulamaz, içinden geçen eskimiş kelimelerinin yerine bedenini, ruhunu avutacak yeni kelimeler düşlersin…

“Yağmur bitse…” dersin, “Yeniden güneş açsa tüm pencerelerimde… Kelimelerim birikse, bir rüzgar esse, dağıtsa hüzün bulutlarımı şöööyle, özlediklerimi getirse…”

Yüreğinin hüznü, yağmurun getirdiklerinden ağırdır hep ama umutsuzca güneşin açmasını beklemek kadar sancılı değildir hiçbir zaman, bilirsin… Bilirsin aslında senin güneşinin sana bağlı olduğunu, ancak sen istediğinde doğacağını, sadece senin iklimine yükseleceğini ama güneşe yüklenmek daha kolay gelir, bildiklerini kendine itiraf etmekten, kendi kendine sarılıp, hüznünü teselli etmekten… Sen görmek, sen bilmek istemezsin, çünkü; yağmuru, içten içe damlalarını sızdırmayı seversin, hüznü seversin…

Audio clip: Adobe Flash Player (version 9 or above) is required to play this audio clip. Download the latest version here. You also need to have JavaScript enabled in your browser.

Aç pencerelerini nefes al; toprağın, hayatın kokusunu çek ciğerlerine, hüznü yağmura yükleme ya da hüzünlenmek için yağmuru bekleme 😉

21 December 2009
3,032 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Bu sabah yağmur var Antalya’daaaaa, hatta sadece sabah değil, devam ediyor halaaaa 🙂 Bilenler bilir, Antalya’nın bir sıcağı, bir de başlayınca durmak bilmeyen aralıksız yağmurları çok meşhurdur… Bugün yine öyle bir gün, daha doğrusu bu hafta hep kapalıydı zaten hava. En ilginci de, saati saatine uymaz şehrimin havasının, güvensizdir, oynaktır. Mesela bu sabah uyanıp ne giysek telaşıyla pencereden baktığımızda, düne göre rüzgarın hafiflediğini, bulutların yükseldiğini, hafiften de güneşin ışıklarını görünce, incelerden giyinip çıktık. Şimdi o havadan eser yok! Sanki başka bir şehre, başka bir iklime taşındık aynı gün içinde…

Yağmur herkese ne farklı şeyler hissettirir; birbirine yakın olan, teğet geçenler de yok değildir hani. Moralin bozuksa mesela, ağlamaktan utananlardansan, çok iyi sırdaştır, gizler gözyaşlarını… Aşıksan, yanyanaysan sevgilinle üstelik, iliklerine kadar ıslanmak umurunda bile olmaz, daha bir ıslanasın gelir, daha ve bir daha… Birini çooook kırdıysan, reddedilemeyeceğin en romantik sahnedir, affedilmek için sırılsıklam kapısına dayanırsan… Bir de buharlaşan camlara, kapılara en sevdiklerinin resmini çizme, içinden oklar çıkarttığın kalbin iki ucundan birine kendinin, diğerine onun ismini yazma günüdür… Ya da yüzünde oluşmasını engelleyemediğin tebessümle, çamurlu sularda zıplayışını hatırlayıp, çoktan uzaklarda kalan çocukluğunu anma, özleme, o günlere dönme isteğidir yağmur… Yorgun argın dışardan evine girdiğinde, sırılsıklam kıyafetlerini çıkarıp, pijamalarını, en sıcak tutan çoraplarını giyip, bir fincan sıcak çay ya da kahvenin keyfi de yine yağmurlu günlere hastır… Ahh hala evinde olan varsa, ne şanslıdır; benim her yağmurda ıslandığımda aklıma gelen ilk şeydir; çıtır çıtır yanan odun sobasının üstünde, kapağı açık olduğundan tüm evi saran, üstümden sular damlayarak kapıyı açtığım an yüzüme çarpan tarhana çorbasının kokusu… Ve en sevdiklerimdendir; battaniyenin altında dizlerimi kıvırmış, o sobanın sıcaklığı yüzümde, penceremin hemen dışındaki yağmurun sesi kulaklarımdayken, elimdeki kitabın satırları arasında kaybolmak, düşler ülkesinde bir masal kahramanı olmak…

Hüzün, mutluluk, bereket, huzur, gözyaşı, yalnızlık, özlem… Ne çok şey barındırır ve ne çok şey anımsatır, o halde yine, yeniden, her daim, bıkıp usanmadan ıslanmalıdır, hem de öyle böyle değil, iliklerine kadar 😉

*Eh bir de şarkılar, şiirler, filmler var tabii içinde yağmuru barındıran, unutmadım yani. Onların en iyilerinden, artık klasikleşmiş şahane müzikalin akıllara kazınan şarkısı; Singing in the Rain…

Audio clip: Adobe Flash Player (version 9 or above) is required to play this audio clip. Download the latest version here. You also need to have JavaScript enabled in your browser.

13 February 2009
3,743 görüntüleme
Sarı Çerçeve - Hediyelik Çerçeveli Posterler

Arama

Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...

Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...

Facebook Sayfası

Arşiv

en_USEnglish