"Tarifler" kategorisine yazılan yazılar.

yazan Özlem Pehlivan

“Yeme de yanında yat” tabirinin kaba dille ‘cuk oturduğu’ lezzettir kendileri. Söze aldanıp, yemeden yanında yatmak görülmediği gibi akıl karı da değildir ama sonrasında yanında yatacağınız kişiyi illa ki hesaba katmanız gerekir. Malum pastırma; gelin etmişler kırk gün kokusu çıkmamış 😀 (Sarımsak mıydı yoksa o :D)

* Fotoğraftakiler; Nisacığımın bu yılın iftar davetimde hazırlayıp getirdikleri, yine yeniden ellerine sağlık canım benim 😉

 

Malzemeler:

6 yufka

300 gr.pastırma

400 gr.rendelenmiş kaşar

2 iri domates

2 çarliston biber

sıvı yağ

 

Hazırlanışı:

Çemenlerini ayıkladığınız pastırmaları ve biberleri olabildiğince ince, kabuğu soyulmuş domatesleri küp küp dilimleyin. Rendelenmiş kaşar peynirini ekleyip, ezmeden karıştırın.

Yufkaları üçgen olacak şekilde dörde bölün. Uzun kenarına iç malzemeden koyun, kenarlarını içe doğru kıvırıp, sigara böreği şeklinde -daha gevşek ve daha kalın olmalı- sarın. Açılmaması için uçlarını suyla ıslatarak yapıştırın. Tüm üçgenleri bu yöntemle hazırlayın.

İyice ısıtılmış sıvıyağda, arkalı önlü kızartın. Tavadan aldığınız börekleri bir süre kağıt havluda bekletmek ve sıcak tüketmek önerimdir, yabana atmayın 😉

* “Pastırma, kaşar ve yağ buluşması çok ağır gelir” diyene; üstlerine yumurta sarısı sürerek veya önce yumurtaya sonra galeta ununa bulayarak, fırında da son derece lezzetli börekler yapmak mümkün.

** Yağda yaparken de önce yumurtaya sonra galeta ununa bulayarak kızartılabilir ama içeriği zaten ağır olan bu böreğe eklenen yumurta, daha da ağırlaştırdığından ben tercih etmiyorum.

*** “Pastırma yerine sucuk, salam v.s. koyabilir miyim?” diye aklınızdan bile geçirmeyin, paçanga olmaz o 🙂

16 September 2013
6,707 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Efenim, “nerelerdesin, tarifler niye gelmiyor?” diye merak edip soran olmasa da, gizliden takip eden o minik grubumdaki her bir üyeyi bilgilendirmek kendime yarar zihniyetiyle; “tatildeydim şekerim” diyor, ardından da adı standart, yapılışı her zamanki gibi yine şahsıma münhasır, olmazsa olmaz favorilerimden biriyle devam ediyorum kaldığım yerden.

Hoşbuldum 🙂

* “Bildiğin patates püresi işte!” dediğini duyar gibi oluyorum; o bildiğinden değil işte bu, bir kez yap, ye, yedir, sonrasında namın yürüsün, demedi deme 😉

 

Malzemeler:

5 orta boy patates

750 ml.süt

2 yemek kaşığı tereyağ

1 tatlı kaşığı tuz

 

Hazırlanışı:

Patatesleri soyup, iri parçalar halinde doğrayın. Üzerlerini hafif geçecek kadar süt ekleyin. Tuz ve tereyağ küplerini de ekleyip, pişirmeye başlayın. Dibinin tutmaması için arada karıştırarak, patatesler iyice yumuşayana, ezilecek kıvama gelene dek pişirin.

Bu aşamada minik not; tereyağı ve tuzu ben göz kararı koyuyorum, yaklaşık ölçü yazdım, arttırıp eksiltebilirsiniz. Ayrıca, eklediğiniz süt, patatesin cinsine göre pişmesine yetmeyebilir, bazı zamanlarda 1 litre eklediğim bile oluyor benim, kontrollü pişirmenizde yarar var.

Yeterli kıvama geldiğinde ocaktan alın, blender yardımıyla ezin. Serviste kullanacağınız kap, şekillendirme, süsleme tamamen tarzınıza kalmış 😉

12 September 2013
3,111 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Bu caanım lezzetin anavatanı, adından da anlaşılacağı üzere Arap mutfağı. Şambalı ya da Şambali’de deniyor yöreye göre. Yapılışı ve malzemeleri de yine yöreye göre değişse de, en lezzetlileri  sokakta, seyyar arabalarda, minik dikdörtgen dilimler halinde satılanlar oluyor genelde. Görüntüsü Şam, lezzeti Revani olanına daha sık rastlanıyor maalesef onlarda da ama gerçek lezzetini tutturabilen, gerçek satıcısına ulaşmak biraz sıkıntılı olsa da imkansız değil.

Satıcının hasını aramak yerine en lezzetlisini kendim yaparım derseniz, işte onun üstüne lafım yok. 😉

Malzemeler:

1 su bardağı yoğurt

1,5 su bardağı süt

1 su bardağı şeker

1/2 kg.irmik

4 yemek kaşığı tahin

3 yemek kaşığı pekmez

1 su bardağı ceviz

1 tatlı kaşığı tarçın

1 tatlı kaşığı kakao

1/2 çay bardağı toz fıstık

 

Şerbeti İçin:

4 su bardağı şeker

4 su bardağı su

limon suyu

 

Hazırlanışı:

İlk olarak şeker, su, ve birkaç damla limon karışımını kaynatarak, şerbetini hazırlayın ki; asıl tatlı hazır olana dek tamamen soğumuş olsun.

Karıştırma kabınıza yoğurdu ve sütü koyup çırpın. İrmiği ve şekeri ekleyin, tel çırpıcıyla iyice karıştırın.

Bu tarifteki ölçüler için pişirme kalıbı olarak, büyük yuvarlak Borcam en ideali. 2-3 yemek kaşığı tahinle pişirme kabınızın dibini yağlayın. Hazırladığınız irmikli karışımın yarısını dökün. Üzerini ilk önce tarçınla, sonrasında kakaoyla kaplayın. Cevizleri elinizle iri parçalara bölün, kakaonun üzerine serpiştirin.

Kalan irmikli karışımı, cevizli kısmı bozmamaya dikkat ederek, yemek kaşığı yardımıyla parça parça yayın. Elinizi ıslatın, yüzeyi iyice birleştirin.

İlk olarak kalan tahini, onun üzerine pekmezi yine yemek kaşığı yardımıyla en üste gezdirin. Yüzeyi birleştirmek için de yine ıslattığınız ellerinizi kullanın.

Önceden ısıtılmış 175 derece fırında pişirin. Çıkarttıktan hemen sonra üçgen dilimler halinde kesin ve soğumuş şerbeti üzerine dökün.

Şerbetini iyice çekene ve soğuyana dek bekleyin.

Servis öncesi son adım; dilimlerin her birinin üzerine toz fıstık serpiştirmek, afiyet olsun 😉

 

* Bu tarif biraz farklı gelecek size, bilinen lezzetin çok daha katmerlenmiş hali tam da bu işte, deneyin 😉

20 August 2013
5,787 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Bu yılın Osmanlı esintili iftar yemeğimin açılışıydı bu özel çorba. Masadaki hemen herkesin ilk kez yediği, hatta ilk kez duyduğu ama bayıldığı, iddialı, lezzeti garantili bir tarif. Menümün genelinde Kanuni’nin damak tadından faydalandığım düşünülürse de, koskoca cihan sultanının vazgeçilmez tercihleri bunlar, şaşmaz, ötesi var mı? 😀

Efenim bahsini geçirdik ya az evvel, çok özel diye; söz konusu Sultan Süleyman’ın şehzadeleri için yapılan sünnet düğünlerinin ve hemen her tür şenlik yemeklerinin baştacı olan bir çorba olunca, “Adam da ağzının tadını ne iyi biliyormuş haaa!” nidalarıyla tüketilmesin de ne yapsın? 🙂

 

Malzemeler:

650-700 gr.tavuk but

4 yemek kaşığı pirinç

200 gr.badem

1 yemek kaşığı tereyağ

1 tatlı kaşığı tuz

1 büyük nar

Terbiyesi için:

2 yumurta sarısı

1 limon suyu

1 yemek kaşığı un

 

Hazırlanışı:

Temizlenip yıkanmış tavukları tuzla birlikte haşlayın, bir kenara alın. Tencerede kalan tavuk suyuna pirinci ekleyin ve pirinçler patlayıp şişene kadar pişirin.

Bademi tazesini bulabilirseniz un halinde alabilirsiniz. Bulamazsanız, file ya da bütün bademi (kabuklarını temizlemeniz gerekir) mutfak robotunda çekerek un haline getirin. Dolu dolu 1 yemek kaşığı tereyağda, yakmamaya dikkat ederek kavurun.

Kavurduğunuz bademlerin üzerine pirinçli tavuk suyunu karıştırarak ekleyin, bir kaç taşım kaynatın. O arada ayrı bir kapta çırptığınız yumurta sarılarına limon suyu ve unu sırasıyla ekleyin, pütürsüz kıvamı yakalayana dek çırparak terbiyesini hazırlayın.

Terbiyeye çorbadan 1 kepçe ekleyin, iyice karıştırın. Terbiyeyi çorbaya tamamen pütürsüz ekleyebilmek için -şayet varsa- tencerenin içine, altı çorbanın içinde olacak şekilde bir tel süzgeç yerleştirin, terbiyeyi dökün ve bir kaşık yardımıyla ezerek geçirin. Son bir taşım kaynatın, ateşten alın.

Haşlanmış tavuk etlerini (soğumuşsa mutlaka ısıtın, sıcak olmalı) didikleyin. Narı ayıklayın.

Servis yaparken tabağınıza ilk olarak tavuk etlerini koyun, üzerine çorbayı ekleyin ve en üste nar serpiştirin. Afiyet olsun 🙂

03 August 2013
3,033 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Çıkış yeri belli değil; Rumeli, Arnavut ya da başka başka Balkan ülkeleri tarafından, göç edenlerin getirdiği rivayet ediliyor. Yapılışı, üstüne ya da içine eklenen malzemeler de tüm tariflerde farklı. Sonuç itibariyle; aktarabileceğim tarihi bir hikayesi yok paçanın, bendeki yakın tarihine kaldınız yani el mecbur. 🙂

Anacığımdan (eşimin annesi) öğreneli 5 sene olmuş, ne duymuşluğum ne de görmüşlüğüm vardı daha evvelden. Oğullarını henüz evlendirmediği dönemlerde, her Ramazan’da iftar sofrasında mutlaka olurmuş. Günlük yapar, evinin erlerini onsuz sofraya oturtmaz, sevdicekleri ekmeklerini bandıra bandıra silip süpürürlerken de mutlu mesut izlermiş oturduğu yerden. Hala ne zaman iftarı onun evinde yapsak, keyifle masanın en orta yerine koyar, oğulları için sevgiyle yaptığı paça tabağını.

En başta dediğim gibi başka başka çeşitleri olabilir, sizin bildiğinize uymayabilir, sonuçta bu annemin tarifi ve fotoğraftaki tabak bu yılın ‘anne iftar sofrası’ndan, ellerine sağlık cancağızım 😉

 

Malzemeler:

2 yumurta

4 yemek kaşığı yoğurt

1 yemek kaşığı sirke

3-4 diş sarımsak

2 su bardağı su

4 yemek kaşığı un

1 tatlı kaşığı tuz

 

Sos için:

1 yemek kaşığı tereyağ

1 yemek kaşığı salça

 

Hazırlanışı:

Yumurtaları yoğurtla birlikte çırpın. Sarımsakları ezin. Su hariç tüm malzemeyi karıştırın. Suyu azar azar ilave ederek, kıvamını hafif açana dek bir kaç tur karıştırın.

Kısık ateşte, sürekli karıştırarak boza kıvamına gelene dek pişirin.

Ateşten aldıktan sonra, erittiğiniz tereyağında kavurarak hazırladığınız salçalı sosu üzerine dökün, sıcak servis yapın.

* Su miktarı az gelirse, pişirme esnasında azar azar eklenebilir.

02 August 2013
49,284 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

“Patlıcan her yerde, her şekilde güzeldir zaten ama hem közlenmiş hem de yufkayla buluşmuş hali sizi dehşete düşürecek” diyecek kadar iddialıyım. Hemen şimdi, şu an bunu size ispatlayabilirim şöyle ki; bir zahmet 1 kavanoz közlenmiş patlıcan ve yufka alıverin en yakın marketten, diğer malzemeler nasılsa vardır evde, 5 dakikadan fazla zamanınızı da almayacak zaten, yapın ve lezzetinden başınızı kaldırabilirseniz bana yazın 😉

 

Malzemeler:

2 yumurta

1,5 su bardağı süt

1 çay bardağı sıvıyağ

2 yufka

1 kavanoz Közlenmiş Patlıcan

4-5 yemek kaşığı beyaz peynir

kaşar peynir

 

Hazırlanışı:

Yumurta, süt ve yağı çırpın. Yufkaları gelişigüzel parçalara ayırın, sıvı karışımın üzerine ekleyip karıştırın. Olabildiğince ince kestiğiniz közlenmiş patlıcanları ve ezilmiş beyaz peynirleri de ilave edin, iyice karıştırın.

Pişirme kabınızı -büyük dikdörtgen ya da büyük kare Borcam uygundur- yağlayın, karışımı içine boşaltın. Üzerini kaşar peynir rendesiyle kaplayın. Önceden ısıtılmış 175 derece fırında kızarana dek pişirin.

* Patlıcanı kendiniz közlemek isterseniz, 6 tane kadar yeterli olur sanırım.

01 August 2013
3,946 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Bazı alışkanlıkların kullanılmaya kullanılmaya kaybolmaları ne fena. Hoşaf, şerbet, komposto nasıl güzel geleneklermiş, doğal yollardan hazmı kolaylaştıran, yanındaki yemeğe eşlik ederken her kaşıkta, yudumda o yemeğin de hakkını verdiren. Şimdilerde maalesef sadece Ramazan’a mahsuslarmış gibi, minnacık bir zaman dilimine sıkıştırır olduk, tarihin her sofrasının yıllanmış konuklarını. Yerlerini gönülsüzce asitli içeceklere bıraktılar çoktan, bir çok çocuk ne olduğunu bile bilmeden büyüyor ve bizler aktarmadıkça çok değil bir kaç nesil sonra tamamen unutulacaklar ne yazık ki.

Üzülmek fayda etmez, yapmak, yemek, yedirmek gerek diyerek başlayalım; hoşaf= hoş-ab yani; güzel su kelime anlamı. Sıkça kompostoyla karıştırıldığını düşünerek ayrımını da yapalım hemen; kuru meyvelerle yapılanı hoşaf, tazesiyle yapılanı kompostodur efenim. Sonradan dilimize giren komposto adı da; karıştırmak, birleştirmek kelime anlamına karşılık ‘kompoz’ kökünden gelir.

Sofralarda edindiği yerler kadar deyimlerde de sıkça rastlanır kendisine;

“Eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer danesi kalır!”

“Hoşaf gibi”

“Hoşafın yağı kesilmek” gibi…

İlki; bilgisiz, görgüsüz, ince, güzel şeylerin zevkine varamaz, değerini ölçemez, kadir kıymet bilmez insanlar için kullanılır. O caanım hoşafın içindeki danenin kıymetini anlayamayanlara da sıkı hoşafçılar tarafından keyifle telaffuz edilir. 😀

İkincisi malum; aşırı yorgunluk ifadesidir.

Sonuncusu; söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşme, utanma durumlarında dillendirilir.Nereden çıkmış sorularına cevaben şöyle de bir rivayeti var: Genellikle yanyana yenen pilav ve hoşaf, herkesin ayrı tabağının olmadığı zamanlarda ortak kullanılacak kocaman birer tabakla sofraya konur, ve yanlarında herkese ikişer tane kaşık verilirmiş, ikisi ayrı ayrı kaşıklarla yensin diye. Görgüsü azıcık kıt olanlar ya da bu adeti bilirken dalgınlıkla ikisini aynı kaşıkla yiyenler, pilavın yağını hoşafa bulaştırır ve üstünün yağlı yağlı görünmesine neden olurlarmış. Bu durum sofra adabına göre ayıp kabul edilir, sebep olan da durumun kendi ayıbını ortaya çıkardığını düşünüp utanır, mahcup olurmuş.

Her 3 durumun da uzağında kalmayı dilerken ve hazır Ramazan tam da sıcaklara denk gelmişken fırsatı değerlendirmek gerek bolca 😉

 

Malzemeler:

1,5 çay bardağı kuru üzüm

1,5 su bardağı kuru kayısı

1,5 su bardağı şeker

1,5 litre su

badem

 

Hazırlanışı:

Yıkadıktan sonra ikiye veya dörde böldüğünüz kayısıları bir kaba, üzümleri başka bir kaba koyun, üstlerini epey geçecek kadar suyla ıslatın. 2-3 saat kadar bekletin. Hiç ıslatmadan, bekletmeden de yapabilirsiniz elbette ama bulanık olmasın, duru, berrak olsun, meyveler tane tane salınsınlar içinde derseniz, kesinlikle suda bekletmenizi öneririm.

Bekleme süresi sonunda içinde bulundukları suyu süzün ve kayısıya gerek yok ama üzümü elinizle karıştırarak birkaç tur daha yıkayın.

Şeker ve suyu bir tencerede şeker iyice eriyene dek kaynatın. Kayısı ve üzümü ekleyin, 15-20 dakika daha kısık ateşte kaynatın. Bu süre sonunda her ikisi de şişmiş, yumuşamış ve yenebilecek kıvama gelmiş olacaklardır. Meyvelerle kaynama aşamasında şekerini kontrol edin, damak tadınıza göre ayarlayın. Yazdığım ölçü bana yetmiyor mesela, tadı tam hoşaf gibi olsun istiyoruz, öyle seviyoruz biz, arttırıp eksiltmek tercihinize kalmış yani.

Süre sonunda ocaktan alın, oda sıcaklığına gelene kadar bekletip buzdolabına kaldırın. Servis öncesi üzerine bütün veya ikiye bölünmüş badem serpiştirin ve olabildiğince soğuk servis yapın.

31 July 2013
3,905 görüntüleme
Sarı Çerçeve - Hediyelik Çerçeveli Posterler

Arama

Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...

Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...

Facebook Sayfası

Arşiv

en_USEnglish