"aşk" etiketiyle yazılan yazılar.

yazan Özlem Pehlivan

Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi
O gün çalışıyorum

Sonra bir de bakıyorsun ki
Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü
Sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün

Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet
Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Yine her seferki gibi haksızım
Sebep yok olması da imkansız
Bu yaptığım iş ayıp, rezalet
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum…

Nazım HİKMET

07 Ağustos 2008
3.157 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Kesinlikle hayatımın filmi! Meg Ryan’nın cazibesine, Nicolas Cage’nin dayanılmaz çekiciliğini katınca filmi anlatmaya gerek bile duymuyorum…

Başucu kitapları gibi başucu filmlerim de vardır benim. Her zaman en üstte duran filmse Melekler Şehri’dir.

Bilindiği gibi aslında epey eski olan film, bende eskimeyen ve asla eskimeyecek çok özel bir yere sahip. Kaç kez izlediğimi hatırlamıyorum ve daha kaç kez bıkmadan izleyeceğimi bilemiyorum.

Çok kısacık özetleyecek olursam; Ryan, hastasını kaybeden bir kalp cerrahını (Maggie) oynarken ebedi koruyucusu Cage (Seth) onun meleği rolünde. Ölümsüzlükten bile daha üstün bir tek şey var, o da AŞK…

Wim Wenders’ın 1988 tarihli başyapıtı Wings of Desire’dan… Hala izlemediyseniz ilk fırsatta izlemenizi, hatta bununla yetinmeyip arşivinizde kesinlikle bulundurmanızı öneririm…

04 Ağustos 2008
2.920 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum,sen yoksun!

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlarda bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum, sen yoksun!

Belki Haziran’da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor.

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin…

Attila İLHAN

03 Ağustos 2008
3.650 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Seni hatırladıkta başım göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyor yüreğim… Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla, o hüzünden bu neşeye konup kalkıyor gün boyu nedensiz… Ve her konduğunda diğerini iple çekiyorum bu hislerin…

Seninleyken pervaneleşen yelkovanlar, sensiz mıhlanıp kalıyor yerine, bir akrep kadar hain… İşte, yolda, yatakta içim içime sığmıyor…

Senden söz edilince yüzüm, benden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyor ve sen, her durduğum yerde duruyor, her baktığım yerden bana bakıyor, ben keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsun…

Dünyanın en güzel yeri senin yaşadığın yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki keder… Hayat seninle güzel ve sensiz müptezel…

Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve sen gider gitmez özlem saç diplerimden çekiştirip beynimi acıtıyor…

İştahım kapanıyor, iştahım açılıyor, iştahım şaşırıyor… İştahım, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyor…

Elim telefonda yaşıyor, parmağımla ha bire seni tuşluyor, dara düştüğümde kapıyı çalanın sen olduğunu adım gibi biliyorum…

Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona sen diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi sana yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken “keşke o anlatsa” diye iç geçiriyorum…

Kokun burnumdan, yüzün gözümden, sesin kulağımdan, tenin aklımdan silinmiyor bir türlü…

Özlemi, sol mememin altında, tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorum gün boyu… Hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorum…

Sensiz geceler ıssız, sokaklar öksüz… Ayrılık ölüme, vuslat sehere denk…

Gamze gamze tebessüm de, alev alev öfke de senin için…

Bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep senin yüzü suyun hürmetine…

Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yok…

Dışarıda yer yerinden oynuyor ve “içeri”de bu beni zerrece ilgilendirmiyor…

Nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorum ve bütün bu hallerime ben bile akıl erdiremiyorum…Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyor…

Senden her gidişimde ayaklarım “geri dön!” diye yalpalıyor ve ben, kendime rağmen dönüyorum sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla…

Adı yok, yolu yok, dilini, tarifini bilmiyorum!

Sadece,

SeNi SeViYoRuM…

Can Dündar’dan ‘Değiştirilmiş Alıntı’ 🙂

03 Ağustos 2008
2.968 görüntüleme
Sarı Çerçeve - Hediyelik Çerçeveli Posterler

Arama

Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...

Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...

Facebook Sayfası

Arşiv

tr_TRTurkish