En sevdiğim mola; brownie-filtre kahve eşliğinde olandır. Dışarıdaysam, kahve içmek için oturduğum mekanda illa ki olsun isterim. Yoksa arıza çıkartırım, huysuzumdur 🙂
Şaka bir yana, inanılmaz, tarifsiz bir zaman dilimi benim bünyemde; üzerine booolca çikolata sos döküp ısıtsınlar, şekersiz, koyu filtre kahvemi de yanıbaşına koysunlar ve her ikisini de bitirene dek benden uzak dursunlar isterim. Oracıkta öylece bıraksınlar beni; dünyaya bağlantımı kesmiş, zamanı durdurmuş, hazza odaklanmışımdır zaten çoktan, gözüm görmez, kulağım duymaz olmuştur. Damağımla beynimin birbirlerine tabiri caizse, en baba kıyağıdır bu 🙂
Tabii her zaman böyle olmuyor, çünkü; brownie yapmak zor zanaat, tutturmak büyük marifet olunca işler değişiyor, çok garip, kötü deneyimleriniz de oluyor haliyle.
Püf noktalarıyla esas tarifini de anlatacağım ama bu yazımın konusu bu değil; ‘ufaklıklara kıyak’ adı altında, -ama yine bize yarayacak- orjinaline eklemeler yapılmış, biraz farklılaşmış bir brownie. Ancak şüphesiz ki; bu da lezzetinden çatlayan cinsten 😉
Malzemeler:
1,5 su bardağı şeker
4 yumurta
150 gr.tereyağ
150 gr.bitter çikolata
2 yemek kaşığı kakao
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2 su bardağı un
3 orta boy muz
1 su bardağı iri kırılmış ceviz
Hazırlanışı:
Oda sıcaklığında ve iri parçalara bölünmüş tereyağını, yine iri parçalar haline getirdiğiniz çikolatayla birlikte kısık ateşte eritin.
Bu arada karıştırma kabınızda yumurtaları şekerle birlikte kıvama gelene dek iyice çırpın.
Başka bir kapta, vanilya, kakao, un ve kabartma tozunu karıştırarak, kuru karışımı oluşturun.
Çikolatalı karışımı yumurtaya ekleyip çırpın. Kuru karışımınızı da ilave edin, karıştırın.
Son olarak; cevizi ve elinizle ezdiğiniz muzu da ekleyerek karıştırın ve dondurma külahlarınıza 2 parmak kadar boşluk kalacak şekilde paylaştırın. Külahların sağlam durması, devrilmemesi için muffin kalıplarından, yoksa da bir tepsiden yardım almak şart. Fırına yerleştirirken de birazcık özenli ve yavaş hareket etmek gerekiyor.
Önceden ısıtılmış 180 derecede fırında, kabarıp çatlayana, kürdan testinden oluru alana dek pişirin. Süsleme kısmını her zaman olduğu gibi, iyice soğuduklarından emin olduktan sonra yapın. Benimkilerin bir kısmında çikolata sosu ve renkli şekerlemeler, bir kısmında yine çikolata sosu ve hindistan cevizi, ilk etapta tüketilenlerde ise dondurma vardı.
Seçeneği bol; seçim, illa ki damak tadına bağlı 😉
Adı, Arapça’da “tatlı, güzel” anlamına karşılık gelen helvanın bizdeki kökeni epey eski; Osmanlılar hatta bazı tarihçilere göre taaa Selçuklular, Orta Asya Türkleri dönemine dayanıyor. Düğün, bayram, doğum, gurbetten dönüş, hastanın iyileşmesinin müjdesi gibi özel günlerde kutlama sofralarının baştacı olarak ilgi görmüş yıllarca. Bunun yanında ölümlerde de acının ortağı olmuş.
Arapça’da, geniş anlamda tüm tatlıları bünyesinde barındıran ‘hulviyyat’ sözcüğünden türemiş. Bu sebeple, Arap mutfak kültüründeki helva ile Osmanlı’daki helva kavramı farklı.
Araplar, helvayı tatlıların ana başlığı olarak kullanırken, Türkler’de durum; sadece un, pekmez (bal, şeker) ve tereyağ karışımı ile hazırlanan tatlı çeşitlerini bu başlık altında toplamış olmaları.
Mevlana’nın eserlerinde de en çok adı geçen tatlı olan helva, mevlevilik öğretisinde sabrın karşılığına denk gelir.
Neden değişti, nasıl değişti bilinmez; zaman içerisinde yalnızca, cenaze törenleri ve kandil gecelerinde yapılır oldu ki; üzücü ama bu adet bile yok olmak üzere maalesef.
Hayata kattığı anlam ile gelenekselleşmiş bu özel tatlının yaygınlığının azalması, yapımının unutulması ya da gelecek nesillere aktarılmamasının, muazzam tarihine çok büyük haksızlık olacağı kanaatindeyim.
Malzemeler:
250 gr.tereyağ
2 su bardağı un
2 su bardağı şeker
3 su bardağı süt veya su
ceviz, fıstık, fındık, tarçın (tercihe bağlı)
Hazırlanışı:
İlk iş olarak şekeri soğuk süt veya suda eritene kadar karıştırarak şerbet karışımını hazırlayıp, beklemeye alın.
Tereyağını eritip, unu ekleyin. En kısık ateşte tahta bir kaşıkla, sürekli karıştırarak rengi dönene kadar kavurun. Helvaya asıl kıvamını verecek olan, bu kısık ateşte sabırla karıştırma süreci olduğundan aceleye getirmemeniz, sıkılıp ısıyı yükseltmemeniz lezzetinin ana şartı.
Bejden kahverengine doğru dönmeye başlamışsa ve buram buram pişmiş un kokusu alıyorsanız, hazırladığınız şerbeti ekleme vaktidir.
Bir elinizle unu karıştırırken, diğeriyle sıvı karışımını azar azar ilave edin ki; top top unların kalmadığı, pürüzsüz bir helvanız olsun.
Şerbetini iyice çekene dek, sürekli karıştırarak pişirin.
Tüm sıvıyı çektiği, kaşığa ve tencereye yapışmadığı, her ikisinden de kolayca ayrılıp, bağımsızlığını ilan ettiği ana gelmişseniz, işlem tamam demektir.
Ocaktan aldıktan sonra sıcak, soğuk, tarçınlı, tarçınsız, şekilli ya da şekilsizce tepeleme doldurulmuş bir tabakta, dilediğiniz gibi tüketebilirsiniz.
* Kavurma kısmındaki ince ayarı tam olarak tutturamazsanız lezzet sıkıntılı bir helvanız olacağından, dikkatli olmakta yarar var. Rengini beyaz bırakır, kavurma işlemini kısa tutarsanız; yerken çiğ un kokusu ve tadı alırsınız. Olması gerekenden daha uzun süre kavurursanız unu yakabilir, yanık kokusu ve acılaşan tadıyla başbaşa kalabilirsiniz. Dolayısıyla hem burnunuzu hem gözünüzü kullanarak yapmanız gereken en püf bölümü, bu unu kavurma kısmı.
** Asıl helva, şeker yaygınlaşmadan evvel pekmez ya da balla yapılırmış, tercihinizi o yönde de kullanabilirsiniz.
*** Kavurma aşamasında fıstık, fındık, ceviz gibi eklemeler yapabilirsiniz.
O kadar eski, o kadar uzun zamandır benimle ki bu tarif; artık bütünleştiğim, yeri bende özel olanlardan biri çoktandır. Pratik, hızlı ve lezzeti garantili vazgeçilmezlerimden.
Artısı ve belki de en önemlisi; büyük kuzumun kendini bildi bileli en sevdiklerinden 😉
Malzemeler:
1 yumurta
5 yemek kaşığı pudra şekeri
250 gr.tereyağ
1 paket kabartma tozu
alabildiği kadar un
hindistan cevizi
Hazırlanışı:
Oda sıcaklığındaki tereyağı, pudra şekeri ve yumurtanın sarısı (beyazı üzeri için gerekecek) eşliğinde yoğurmaya başlayın. Homojen bir karışıma ulaştıktan sonra, azar azar un ve kabartma tozu ekleyerek yoğurmaya devam edin.
Klasik kulak memesi kıvamına kadar un ekleyerek yoğurduğunuz hamurdan, ceviz büyüklüğünde parçalar alıp yuvarlayın. Ayırdığınız yumurta beyazına, ardından da hindistan cevizine batırıp, elinizle tuttuğunuz kısım alta gelecek şekilde aralıklı olarak tepsiye yerleştirin.
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında, üzeri kızarana kadar pişirin.
* Mutfaktan çok uzaklaşmamakta yarar var çünkü; 5-10 dakikada pişiyorlar 😉
Çok kalorili biliyorum ama çooook lezzetli yahu! Güzel olan tüm yiyeceklerde var zaten bu ters orantı. Koskocaman yılda sadece küçücük, ufacık, minicik bir zamandan ibaret olan aşure ayını, hiiiç öyle kalori hesabıyla falan geçiremem anacım, “bu ay, bana her gün bayram” şeklinde pek mutlu, pek mesudum 🙂
Her yıl sözünü verip de bir türlü yazamadığım, şahsıma münhasır tarifimi hemen verip, fotoğraf olarak yukarıda, canlı canlı karşımda salınıp duran şu minicik(!) porsiyonu lüpletmek üzere kaçıyorum 😀
Gönül rahatlığıyla yapınız, yediriniz, övgüleri dinlerken de arkanıza yaslanıp gerim gerim gerininiz, afiyet olsuuun 😉
Malzemeler:
1 kg.aşurelik buğday (Duru marka şiddetle önerimdir)
2 su bardağı kuru fasulye
2 su bardağı nohut
11 su bardağı toz şeker
2 su bardağı süt
2 su bardağı çekirdeksiz kuru üzüm
3 çorba kaşığı kuş üzümü
300 gr.kuru incir (leblebi büyüklüğünde doğranmış)
300 gr.kuru kayısı (leblebi büyüklüğünde doğranmış)
250 gr.fındık (ortadan ikiye ayrılmış)
250 gr.tuzsuz fıstık (kabukları ayıklanmış, ortadan ikiye ayrılmış)
250 gr.soyulmuş, ortadan ikiye ayrılmış badem (kaynamış suda bekletirseniz soymak, çocuk oyuncağıdır 😉 )
250 gr.soyulmuş, 3-4 parçaya ayrılmış ceviz (kaynamış suda bekletme burada da geçerli 🙂 )
50-60 gr.dolmalık fıstık
8-10 karanfil
2 portakalın kabuğu(minik minik doğranmış ya da rendelenmiş)
1 iri nar
3-4 çorba kaşığı susam
2-3 çorba kaşığı çörekotu
su
Hazırlanışı:
Aşure pişirmeyi planladığınız günün öncesindeki akşam, buğday, fasulye, nohut ve üzümleri ayrı ayrı kaplarda ıslatın.
Sabah ilk iş, akşamdan ıslatıldığı için kocaman kocaman şişen nohutu ve fasulyeyi ayrı ayrı kaplarda yumuşayana dek haşlamak. Dilerseniz bu işlemi bir gün önceden de yapıp, aşure sabahı hengamesini biraz olsun rahatlatabilirsiniz.
Benim sırf aşure ve reçel yapımı için aldığım devasa bir tencerem var, malzeme çok olduğundan mümkün olan en büyük tencereyi kullanmakta yarar var. İşte o evdeki en büyük tencerenize buğdayı yıkayıp, karanfilleri de ekleyerek (varsa ince bir tülbent ya da benzeri bir şeyin içinde, değilse sayısını aklınızda tutarak direkt içine) üstünü bir karış geçecek kadar su ilavesiyle pişirme işlemine başlayın.
Tencerenin kapağı kapalı olsun, arada bir buğdayın üstünde biriken köpükleri delikli kepçeyle temizleyerek, buğdaylar ezilene dek pişirin. Buğdayın pişmesini beklerken tüm doğranacakları, ayıklanacakları halledin ki; son anda sıkışıklık olmasın.
Yeterli kıvama gelen buğdaya nohut ve fasulyeyi ekleyin, arada karıştırarak 3-4 taşım kaynatın.
Islatma suyunu süzdüğünüz üzümleri, incir, kayısı, portakal kabuğu ve 2 su bardağı kadar sütü (renginin kararmamasına yardımcı ve ekstra lezzet unsuru) ekleyip, 2-3 taşım daha kaynatın.
Şeker, badem, dolmalık fıstık, ceviz, susam ve çörekotunu da eklediğinizde son pişirme süresine girmiş olacaksınız.
Kayısı ve incirlerin şişmiş, dolayısıyla pişmiş olmaları, aşurenin de pişme sürecini tamamladığına işarettir. Tüm bu süreç boyunca, ilk eklenen su epey çekilmiş olacağından, kepçe kolay çevrilebilecek kıvamda olması şartıyla, (çorba kıvamına yakın) sıcak su, tadı az bulunursa şeker eklenebilir.
Benim gibi “tam kıvamında olsun, ben aşureyi aşure gibi severim” derseniz; altını kapatmadan önce tadına bakmanızı, boğazınızı hafifçe yalayarak, yakarak geçecek kıvamda değilse, o kıvama dek şeker ekleyip karıştırarak, bir taşım daha kaynatmanızı öneririm. Malum; aşure soğudukça suyu da şekeri de çekilir.
Altını kapattıktan sonra içindeki karanfilleri çıkarın, fındık, fıstığını da ekleyip karıştırın.
Servis tabaklarına koyup, ilk sıcaklığı çıktıktan sonra, üzerini nar ve tarçınla süsleyin. (Çok sıcakken yapılan her türlü süsleme, dibe çöker malum.;))
* Bu ölçüler, kaselerle 10-15 komşuya dağıtıldıktan sonra, 3 büyük yuvarlak salata kasesi dolusu size kalacak aşureye denk geliyor, ona göre eksiltip arttırabilirsiniz.
*** Kayısı, incir, fındık, fıstık, badem, ceviz ölçülerini yaklaşık verdim, ben yazdıklarımdan daha fazlasını kullanıyorum, tercihe bağlı arttırılıp, eksiltilebilir.
*** Çoğunlukla yapıldığı gibi; badem, ceviz, fındık, fıstık ve dolmalık fıstığı içine atmayıp, hepsini narla birlikte üst süslemede kullanabilirsiniz. Benim hepsini içine atmamdaki sebep; herkesin en çok sevdiği çerez kısmının ilk porsiyonlarda bolca kullanılıp, sonlara doğru az çerezli ya da çerezsiz yenmesindense tadı sabitleyerek, sonuna kadar aynı hazla tüketilmesini sağlamak 😉
Başta dediğim gibi; bu, benim şahsıma münhasır, lezzet ve beğeni garantili tarifim, ekleme-çıkarma yapmak tamamen damak tadınıza kalmış 😉
Aşure beni bekler, Özlem kaçar 🙂 🙂
Arama
Özlem Pehlivan
12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Butik Pastalar 36
- Tarifler 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10