Kendinize sormanız gereken en önemli sorulardan biri şudur; “Haklı olmak mı istiyorum, yoksa, mutlu olmak mı?” Çoğu zaman aynı anda ikisi birden mümkün değildir.
Haklı olmak ve iddialarımızı savunmak hem muazzam miktarda zihinsel zihinsel enerji tüketir, hem de yaşamımızdaki insanlarla aramızda mesafe yaratır. Haklı çıkma ihtiyacı ya da başkasının hatalı olduğunu kanıtlama arzusu, çevremizdeki insanları sürekli savunmada olmaya yönelteceği gibi, bizi de baskı altında tutar. Buna rağmen çoğumuz (arasıra ben de), kendi doğrularımızı ya da başkalarının yanlışlarını kabul ettirmeye çalışarak zaman ve enerji tüketiriz. Birçok insan farkında olarak ya da olmayarak başkalarına hatalı olduklarını kanıtlarlarsa, onların bunu minnetle karşılayacağını ya da en azından birşeyler öğreneceklerini sanırlar. Bu çok yanlış bir inançtır.
Bir düşünün: Bugüne dek hiç, haksız olduğunuz söylendi ve siz bunu söyleyen kişiye “Sen haklısın, bana haksız olduğumu gösterdiğin için çok teşekkür ederim.” dediniz mi? Ya da tanıdığınız bir kimse, hatasını düzelttiğiniz için veya haklı çıktığınız için size teşekkür etti mi? Bırakın teşekkürü, bunu hiç kabul etti mi? Elbette etmemiştir.
İşin gerçeği şudur: Hepimiz düzeltilmekten nefret ederiz. Hepimiz öne sürdüğümüz savlara başkaları tarafından saygı gösterilmesini ve bunların anlaşılmasını isteriz. İnsanların en büyük arzularından biri; başkaları tarafından dikkatle dinlenmektir. Ve dinlemeyi bilenler, herkez tarafından en çok saygı ve sevgiyi görürler. Karşılarındaki insanı ikide bir düzeltme alışkanlığı olanlarsa, pek sevilmezler ve herkes onlardan kaçınmaya bakar.
Bütün bunlar, ‘haklı çıkmak hiçbir zaman uygun değildir’ anlamına gelmez; insanın gerçekten haklı çıkması gerektiği ve istediği durumlar da vardır. Irkçı bir yorumla karşılaştığınız zaman olduğu gibi, hiç ödün vermek istemeyeceğiniz ilkeler olabilir. Burada, düşündüklerinizi açıkça söylemek önemlidir. Ama çoğu zaman insanın egosu öne çıkar ve kavgasız geçebilecek bir konuşmanın niteliğini bozar. Bu, ille de haklı çıkma isteğinden ve ihtiyacından kaynaklanır.
Daha geçimli ve daha sevecen olmanın en güzel yolu; haklı çıkmanın zevkini ve süksesini başkalarına bırakmaktır. Düzeltme huyunu bırakın. Bu huydan vazgeçmek ne kadar zor gelse de, emin olun, çabanıza değecektir. Birisi size, “Bence en önemli şey…” diye başladığında, hemen onun sözünü kesip, “Hayır, en önemlisi şudur…” veya buna benzer yüzlerce sözlü düzeltme yapmak yerine, bırakın karşınızdaki insanın yorumu öyle kalsın. Böylece çevrenizdeki insanlar size karşı daha az savungan, daha çok sevgi dolu olacak, nedenini tam olarak anlamasalar bile, size karşı tahminlerinizin ötesinde bir beğeni duyacaklardır. Siz de, onların mutluluğuna tanık olup, buna katılmanın bir ego çatışmasından çok daha tatmin edici olduğunu keşfedeceksiniz. En temel ilkelerinizden ve yüreğinizde biçimlenen fikirlerden ödün vermeniz şart değildir, ama bugünden başlayın ve bırakın çoğu zaman başkaları “haklı” oluversin… 😉
Dr.R.Carlson
Arama
Özlem Pehlivan
12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Butik Pastalar 36
- Tarifler 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10