Yağmur, neden hep hüzündür? En mutlu gününde de olsan, en mutlu sabaha da uyansan, yağmur varsa; hüzün kokar her yerin… Dalıp dalıp gidersin uzaklara, tüm yaşanmışlıklar ve yaşanamayanlar geçit törenindedirler yine, birinin ardından hemen bir diğeri gösterir kendini, yüzleri sana dönük ve sen en öndeki yerinden izlersin, yüzünde adını koyamadığın ifadenle…
Pencerene resim çizersin, yapacak başka hiç bir şey kalmamış, bulamamışsın gibi… Yağmurlar dinip, camdaki buharlar gittiğinde, yitip gideceğini bilirsin çizdiklerinin, her yeni buharda, kaybolanların yeniden sana, pencerene döneceğini bildiğin gibi…
Ağlarsın, neye olduğunu bile bilmeden, sebepsizce… Söyleyecek söz bulamaz, içinden geçen eskimiş kelimelerinin yerine bedenini, ruhunu avutacak yeni kelimeler düşlersin…
“Yağmur bitse…” dersin, “Yeniden güneş açsa tüm pencerelerimde… Kelimelerim birikse, bir rüzgar esse, dağıtsa hüzün bulutlarımı şöööyle, özlediklerimi getirse…”
Yüreğinin hüznü, yağmurun getirdiklerinden ağırdır hep ama umutsuzca güneşin açmasını beklemek kadar sancılı değildir hiçbir zaman, bilirsin… Bilirsin aslında senin güneşinin sana bağlı olduğunu, ancak sen istediğinde doğacağını, sadece senin iklimine yükseleceğini ama güneşe yüklenmek daha kolay gelir, bildiklerini kendine itiraf etmekten, kendi kendine sarılıp, hüznünü teselli etmekten… Sen görmek, sen bilmek istemezsin, çünkü; yağmuru, içten içe damlalarını sızdırmayı seversin, hüznü seversin…
Ses Klibi: Bu ses klibini oynatabilmek için Adobe Flash Player (Version 9 veya üzeri) gereklidir. Güncel versionu indirmek için buraya tıkla Ayrıca tarayıcında JavaScript açık olmalıdır.
Aç pencerelerini nefes al; toprağın, hayatın kokusunu çek ciğerlerine, hüznü yağmura yükleme ya da hüzünlenmek için yağmuru bekleme 😉