"Blog" kategorisine yazılan yazılar.

yazan Özlem Pehlivan

Bir susarsınız erdem olur, çok susarsınız direniş olur, hep susarsınız işkence olur… Tabi hangi taraf için işkence olacağı çok da açık değil. Çoğu kez söylenecek birşey olmadığı için susulur. Söylenecekler olup da karşı tarafın anlamayacağı veya yanlış yorumlayabileceği düşünüldüğünde de susulur. Kaygısız susmak -çoğu kez yaptığım şey- yani susabilmekse, apayrı birşeydir.

Karşındakiyle yakınlığını ortaya koyar. Bir insanla hiç düşünmeden, kasmadan, sıkılmadan uzun süreler susabiliyorsan ve bu seni rahatsız etmiyorsa ait olduğun yerdesindir, bırakıp gitmemek gerek!… “Sustuk, oturduk!” serzenişinin çok ötesinde sadece o anın paylaşımı kalır ortada… Bir kez olsun tanık olmuşsanız, korkutur bazı insanların suskunluğu, konuştuğu sürece herşey yolundadır çünkü. Söyleyeceği şeyin önemi yoktur, ne söylerse söylesindir, sonrasını bilirsiniz çünkü uzayan zamanın… Tamamen içgüdüsel olarak yapsam da bende de, o konuda bittiğim, o insandan gittiğim andır susmak. Cezaların en kötüsüdür bilirim ama hiçbir kelimenin dolduramayacağı bir yerdeyseniz ve yangında kurtarılacak hiçbirşey kalmamışsa artık, susmak zamanıdır…

Güneş altında söylenmedik söz yokmuş…
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi…
Ne gece, ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz…
Ben de söylenmişleri söylüyorum, yeni biçimde…
Hiçbir biçim kalmamış dünyada denenmedik…
Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde…
Duyuyorsun değil mi suskunluğumu, nasıl haykırıyorum…
Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim…
Ama bir başka seven yok, benim sustuğum biçimde…

Aziz NESİN

08 Ağustos 2008
2.905 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Karşımdasın işte…
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim!
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim…
Tıkandığım o an,

Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki; takip edemedim…
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım!
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım!
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
Bitti artık hepsi…

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme…
Bakış açım belli oldu yine;
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde!
Yollara küfrettim her gidişinde!

Demiştim sana hatırlarsan;
Önemli olan zamana bırakmak değil,
Zamanla bırakmamaktır…
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır…

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim…

Nazım HİKMET

08 Ağustos 2008
3.250 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Cmabridge Uinveristesidne yaıpaln bir arsaıtramya gröe, bir kleimedkei hafrlrein hnagi sıarda didizlikleri dğeil, ilk ve sonhafrlrein dğoru yedre olamalrı öenm tsamıatkadır. Geirsi taammenkamradaşır ve ynie de surosnuz olraak okubanilir. Buunn sbeebi isnan benyinin her hafri tek tek dieğl kemileelri bir btüün oralak omukadısır.

Yukarıdaki paragrafı okuyabilmemiz araştırmanın doğruluğunu kanıtlıyor değil mi 😉

08 Ağustos 2008
4.152 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Film izlemek yaşamın en büyük keyiflerinden biri bence. Haftanın her günü, üstelik de bazen günde bir taneyle yetinmeyen biri olunca, izlenebilecek film seçimi epey zorlaşıyor, çıtanız da bir o kadar yükseliyor. İngiliz The Times gazetesi E.T.’den Casablanca’ya kadar “en iyi finale sahip” 20 filmi seçmiş. Haberi gördüğümde seçilenlerin hepsinin de bende bir iz bıraktığını hatırlayıp (Blair Cadısı hariç!), izlemeyenlere hem tavsiye hem fikir olsun diye paylaşayım istedim…

20- Se7en (Yedi) 1995
Kutudaki kesik kafa gerçekten de insanı donduracak kadar dehşetli ve unutulmaz bir finaldi.

19- Blair Witch Project (Blair Cadısı) 1999
Heather’ın son video görüntüleri –ki filmin afişinde de kullanılan görüntü buydu- korkunun ve dehşetin gerçek yüzüydü. Bana göre film; finali hariç, izlenmese de olur hatta iyi olur diye sınıflandırdıklarımdan.

18- Memento (Akıl Defteri) 2000
Leonard’ın amnezyak bir şekilde intikam peşinde koşması, onu seri katile çevirmiştir. Ve bu eylemlerini sürekli tekrarlayarak hayatına devam edecektir. Finalde şaşırtıcı bir şekilde kendimizi ona ‘sempati’ duyar halde buluruz.

17- Planet of the Apes (Maymunlar Gezegeni) 1968
Meğerse orası bizim dünyamızmış ve bütün o felaketler bizim dünyamızda gerçekleşmiş. George Taylor (Charlton Heston) acı ve öfkeyle haykırır: “Sizi manyaklar! Mahvettiniz her şeyi! Lanet olsun! Allah hepinizin belasını versin.”

16- The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) 1994
Umutsuzluğun ve haksızlığın en üst düzeye ulaştığı bir hayatın bile, bir Meksika plajında mutlu sona ulaşabileceğini düşünmek güzel bir final.

15- Gone with the Wind (Rüzgar Gibi Geçti) 1939
Scarlett O’Hara (Vivien Leigh) kocası Rhett Butler (Clark Gable) tarafından terk edilirken “Samimi olarak söylüyorum sevgilim, umurumda değil!” cümlesini duymuş da olsa yıkılmaz. Gözünden bir damla yaş akarken, “Onu geri getirmenin bir yolunu bulacağım. Yarın, yeni bir gündür…” diyecektir.

14- Doctor Strangelove (Doktor Strangelove) 1964
Vera Lynn’in ‘We’ll Meet Again’ şarkısı eşliğinde o patlamaları izlerken, Kubrick bize son darbesini indirir.

13- Les Diaboliques (Şeytan Ruhlu İnsanlar) 1955
Amerikan versiyonunu boşverin. Siyah-beyaz orijinal Fransız filminde, banyo küvetinden kalkan ve bu görüntü karşısında kadının kalp krizine geçirmesine neden olan o sahne, şeytani planın başarısının da ispatıdır.

12- The Wizard of Oz (Oz Büyücüsü) 1939
Uzaktaki diyarların dayanılmaz cazibesine karşın Dorothy, “Ev gibisi yoktur” diyecek ve kaderini böylece belirlemiş olacaktır.

.

11- Thelma&Louise (Thelma ve Louise) 1991
Susan Sarandon’ın gazı kökleyip arabayı uçuruma sürdüğü final sahnesinde, içimiz acır ama bir yandan da pişmanlık duymaksızın, muzaffer bir şekilde ölüme giden bu kızlara saygı duyarız.

10- The Sixth Sense (Altıncı His) 1999
Filmin anlamını veren sahne zaten finaliydi. Crowe kendisinin de bir hayalet olduğunu öğrenir ve biz seyircilere bu finalin yaratılmasındaki dehaya hayran olmaktan başka yapacak bir şey kalmaz.

9- Usual Suspects (Olağan Şüpheliler) 1995
Verbal Kint (Kevin Spacey) hikayenin büyük bölümünü kendisi uydurmuştur, o Keyser Söze’nin ta kendisidir. Ve sadece ‘çenesini ve aklını’ kullanarak serbest kalmayı bilmiştir.

8- The Italian Job (İtalyan İşi) 1969
Otobüsle kaçış iyi bir fikirdi, ta ki geçirdikleri kaza sonucunda kayaların ucuna savrulana kadar. Ve finali getiren o müthiş cümlede bir ipucu vardı: “Dayanın çocuklar, bir fikrim var…”

7- Some Like It Hot (Bazıları Sıcak Sever) 1959
Mükemmel bir komedi filmine, mükemmel bir final! Jack Lemmon peruğunu fırlatıp “Ben bir erkeğim!” diye haykırınca Osgood’un verdiği cevap sinema tarihine geçecektir: “Kimse mükemmel değildir!”

6- Breakfast at Tiffany’s (Tiffany’de Kahvaltı) 1961
Manhattan’da sağnak yağmur altında Audrey Hepburn’un Holly Golightly karakteri, umutsuzca kedisini aramaktadır çünkü; o kedi, kalbini aşka kapatmadığının bir simgesidir. Ancak kediyi bulabilirse George Peppard’in canlandırdığı fakir yazar Paul’le devam edebilecektir. En sonunda kedi bulunduğunda bütün gözler yaşlıdır ve kedinin öfkeli görüntüsü bu sahne içinde son derece komiktir…

5- Chinatown 1974
Özel dedektif Jake Gittes (Jack Nicholson) aradığı bütün cevapları öğrenmiştir ama Noah Cross’u (John Huston) durduracak gücü yoktur. Ölümcül sahnenin etrafında kalabalık birikirken ona geri dönmesi söylenir “Boşver Jake, burası Çin mahallesi…”

4- E.T. 1982
Final sahnesinde E.T. Elliott’ın alnına dokunur ve “Ben hep burada olacağım” mesajını verir. Duygusallığın doruk yaptığı bir finaldir.

3- Casablanca 1942
Bogart, hayatının aşkına sarıldığında birbirlerini bir daha görmeyeceklerini hem onlar hem de biz seyirciler iyi biliriz. Böyle sert bir adamın içinde, bu kadar yumuşak bir ruh olduğunu keşfetmek de bizi ayrıca yaralar.

2- Butch Cassidy ve Sundance Kid (Sonsuz Ölüm) 1969
“Bir an için başının belada olduğunu sandım” diyecektir Butch. Oysa fonda çalan müzik, yaklaşmakta olan felaketi haber vermektedir. Final sahnesinde görüntü, bu iki adamın üstünde donar. Perde beliren cesaret ve deliliğin mükemmel bir portresidir.

1- Carrie 1976
O felaketten sağ kalan birkaç kişiden biri olan Sue (Amy Irving), Carrie’nin taze mezarına gelir ve çiçek bırakır. Carrie’nin eli topraktan çıkar ve onu yakalar. Dehşet verici bir kabustur bu, Sue korkuyla uyanır. Ama bu kabus asla bitmeyecektir…

08 Ağustos 2008
4.433 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Luther Childs Crowell (ABD) çocukken kağıtlara çok düşkündü; komşularının onu sık sık saatlerce oturup kağıtları farklı biçimlerde katlayarak çeşitli biçim ve tasarımlar yaparken gördükleri söylenir. Ne var ki, ilk buluşunun kağtla hiçbir ilgisi yoktu.

1862 yılında “uçuş makinası” için patent almıştı. Yine de,

çocukluğundan beri tutkusu olan alana dönmesi çok sürmedi ve 1867′de bir kesekağıdının ağzını, doldururken açık tutacak, sonrada hava almayacak şekilde kapanmasını sağlayacak ince metal şeritlerin kullanımıyla ilgili patenleri aldı.

ABD’ndeki süpermarketlerde bugün hala kullanılan kare tabanlı kesekağıtlarının patentini ise beş yıl sonra aldı. Aslında kare tabanlı kesekağıtlarını ilk akıl eden kişi Crowell değildi, bu onur 1869 yılında, “dünyada okul çantası tabanlı kağıt torbayı” icat eden ve “kesekağıdının anası” olarak anılan Margaret Knight’a aittir.

Bunun farkında olduğu, Crowell’in patent başvurusunda dile getirdiği şu sözlerden anlaşılır: “Daha önce de içi doldurulduğunda dörtgen biçimini alan kesekağıtlarının yapıldığını biliyorum; ancak burada anlatılan yöntem, mevcutlarının içinde en basiti ve kullanışlı olanıdır.” Patent bürosu başvuruyu kabul etti ve biri yöntemi için, diğeri de uzun bir kağıt tüpünden seri üretimi amacıyla kullanılacak makinesi için olmak üzere, Crowell’e iki patent verdi.

On yıl sonra, baskıdan çıkan gazeteleri katlayan bir makina icat etti. Bunu ilk kullanan Boston Herald gazetesi oldu. Bundan iki yıl sonra, daha önce farkında olmadan onun patent haklarını çiğnemiş olan R. Hoe firmasında çalışmaya başladı. Crowell’in fikirlerinin potansiyelini farkeden firma, çiğnediği patent haklarından gelen telif haklarını ödemiş, matbaa ve gazete sektöründe yeni buluşlar yapması için onu işe almıştır.

07 Ağustos 2008
3.479 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Kuzucum sayesinde keşfettiğim, bir aralar, sabahları kaçırmamak için erkenden uyandığım, şimdilerdeyse yakaladıkça izleyebildiğim, “8 yaşındaysanız ve aşıksanız hayat çok güzellll” sözüyle kendini bana daha da sevdiren, en sevdiğim çizgi film karakterlerinden biri, Cedric. Geceleri pencerenin önünde oturur ve öykülerini anlatır her bölümde. Bölümlerinin çoğunda aşık olduğu kızla ilgili “Chan’in beni sevdiğine eminim, öyle olmasa ona karşı yaptığım hatalar için bana o kadar çok sinirlenmezdi!” tarzında cümleleri, yetişkinlerin dünyasında gereksiz gibi görünen ifadeleriyle, kendinden, duygularından emin, umut dolu bir çocuk. Çocuksu düşler, aşkın o saf hali, beklentisi, tükenmezliği belki de en iyi 8 yaşındaki bir çocuğun gözünden anlatılabilirdi…

07 Ağustos 2008
4.712 görüntüleme

yazan Özlem Pehlivan

Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi
O gün çalışıyorum

Sonra bir de bakıyorsun ki
Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü
Sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün

Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet
Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Yine her seferki gibi haksızım
Sebep yok olması da imkansız
Bu yaptığım iş ayıp, rezalet
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum…

Nazım HİKMET

07 Ağustos 2008
3.159 görüntüleme
Sarı Çerçeve - Hediyelik Çerçeveli Posterler

Arama

Özlem Pehlivan

12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...

Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...

Facebook Sayfası

Arşiv

tr_TRTurkish