Bu caanım lezzetin anavatanı, adından da anlaşılacağı üzere Arap mutfağı. Şambalı ya da Şambali’de deniyor yöreye göre. Yapılışı ve malzemeleri de yine yöreye göre değişse de, en lezzetlileri sokakta, seyyar arabalarda, minik dikdörtgen dilimler halinde satılanlar oluyor genelde. Görüntüsü Şam, lezzeti Revani olanına daha sık rastlanıyor maalesef onlarda da ama gerçek lezzetini tutturabilen, gerçek satıcısına ulaşmak biraz sıkıntılı olsa da imkansız değil.
Satıcının hasını aramak yerine en lezzetlisini kendim yaparım derseniz, işte onun üstüne lafım yok. 😉
Malzemeler:
1 su bardağı yoğurt
1,5 su bardağı süt
1 su bardağı şeker
1/2 kg.irmik
4 yemek kaşığı tahin
3 yemek kaşığı pekmez
1 su bardağı ceviz
1 tatlı kaşığı tarçın
1 tatlı kaşığı kakao
1/2 çay bardağı toz fıstık
Şerbeti İçin:
4 su bardağı şeker
4 su bardağı su
limon suyu
Hazırlanışı:
İlk olarak şeker, su, ve birkaç damla limon karışımını kaynatarak, şerbetini hazırlayın ki; asıl tatlı hazır olana dek tamamen soğumuş olsun.
Karıştırma kabınıza yoğurdu ve sütü koyup çırpın. İrmiği ve şekeri ekleyin, tel çırpıcıyla iyice karıştırın.
Bu tarifteki ölçüler için pişirme kalıbı olarak, büyük yuvarlak Borcam en ideali. 2-3 yemek kaşığı tahinle pişirme kabınızın dibini yağlayın. Hazırladığınız irmikli karışımın yarısını dökün. Üzerini ilk önce tarçınla, sonrasında kakaoyla kaplayın. Cevizleri elinizle iri parçalara bölün, kakaonun üzerine serpiştirin.
Kalan irmikli karışımı, cevizli kısmı bozmamaya dikkat ederek, yemek kaşığı yardımıyla parça parça yayın. Elinizi ıslatın, yüzeyi iyice birleştirin.
İlk olarak kalan tahini, onun üzerine pekmezi yine yemek kaşığı yardımıyla en üste gezdirin. Yüzeyi birleştirmek için de yine ıslattığınız ellerinizi kullanın.
Önceden ısıtılmış 175 derece fırında pişirin. Çıkarttıktan hemen sonra üçgen dilimler halinde kesin ve soğumuş şerbeti üzerine dökün.
Şerbetini iyice çekene ve soğuyana dek bekleyin.
Servis öncesi son adım; dilimlerin her birinin üzerine toz fıstık serpiştirmek, afiyet olsun 😉
* Bu tarif biraz farklı gelecek size, bilinen lezzetin çok daha katmerlenmiş hali tam da bu işte, deneyin 😉
Bu yılın Osmanlı esintili iftar yemeğimin açılışıydı bu özel çorba. Masadaki hemen herkesin ilk kez yediği, hatta ilk kez duyduğu ama bayıldığı, iddialı, lezzeti garantili bir tarif. Menümün genelinde Kanuni’nin damak tadından faydalandığım düşünülürse de, koskoca cihan sultanının vazgeçilmez tercihleri bunlar, şaşmaz, ötesi var mı? 😀
Efenim bahsini geçirdik ya az evvel, çok özel diye; söz konusu Sultan Süleyman’ın şehzadeleri için yapılan sünnet düğünlerinin ve hemen her tür şenlik yemeklerinin baştacı olan bir çorba olunca, “Adam da ağzının tadını ne iyi biliyormuş haaa!” nidalarıyla tüketilmesin de ne yapsın? 🙂
Malzemeler:
650-700 gr.tavuk but
4 yemek kaşığı pirinç
200 gr.badem
1 yemek kaşığı tereyağ
1 tatlı kaşığı tuz
1 büyük nar
Terbiyesi için:
2 yumurta sarısı
1 limon suyu
1 yemek kaşığı un
Hazırlanışı:
Temizlenip yıkanmış tavukları tuzla birlikte haşlayın, bir kenara alın. Tencerede kalan tavuk suyuna pirinci ekleyin ve pirinçler patlayıp şişene kadar pişirin.
Bademi tazesini bulabilirseniz un halinde alabilirsiniz. Bulamazsanız, file ya da bütün bademi (kabuklarını temizlemeniz gerekir) mutfak robotunda çekerek un haline getirin. Dolu dolu 1 yemek kaşığı tereyağda, yakmamaya dikkat ederek kavurun.
Kavurduğunuz bademlerin üzerine pirinçli tavuk suyunu karıştırarak ekleyin, bir kaç taşım kaynatın. O arada ayrı bir kapta çırptığınız yumurta sarılarına limon suyu ve unu sırasıyla ekleyin, pütürsüz kıvamı yakalayana dek çırparak terbiyesini hazırlayın.
Terbiyeye çorbadan 1 kepçe ekleyin, iyice karıştırın. Terbiyeyi çorbaya tamamen pütürsüz ekleyebilmek için -şayet varsa- tencerenin içine, altı çorbanın içinde olacak şekilde bir tel süzgeç yerleştirin, terbiyeyi dökün ve bir kaşık yardımıyla ezerek geçirin. Son bir taşım kaynatın, ateşten alın.
Haşlanmış tavuk etlerini (soğumuşsa mutlaka ısıtın, sıcak olmalı) didikleyin. Narı ayıklayın.
Servis yaparken tabağınıza ilk olarak tavuk etlerini koyun, üzerine çorbayı ekleyin ve en üste nar serpiştirin. Afiyet olsun 🙂
Çıkış yeri belli değil; Rumeli, Arnavut ya da başka başka Balkan ülkeleri tarafından, göç edenlerin getirdiği rivayet ediliyor. Yapılışı, üstüne ya da içine eklenen malzemeler de tüm tariflerde farklı. Sonuç itibariyle; aktarabileceğim tarihi bir hikayesi yok paçanın, bendeki yakın tarihine kaldınız yani el mecbur. 🙂
Anacığımdan (eşimin annesi) öğreneli 5 sene olmuş, ne duymuşluğum ne de görmüşlüğüm vardı daha evvelden. Oğullarını henüz evlendirmediği dönemlerde, her Ramazan’da iftar sofrasında mutlaka olurmuş. Günlük yapar, evinin erlerini onsuz sofraya oturtmaz, sevdicekleri ekmeklerini bandıra bandıra silip süpürürlerken de mutlu mesut izlermiş oturduğu yerden. Hala ne zaman iftarı onun evinde yapsak, keyifle masanın en orta yerine koyar, oğulları için sevgiyle yaptığı paça tabağını.
En başta dediğim gibi başka başka çeşitleri olabilir, sizin bildiğinize uymayabilir, sonuçta bu annemin tarifi ve fotoğraftaki tabak bu yılın ‘anne iftar sofrası’ndan, ellerine sağlık cancağızım 😉
Malzemeler:
2 yumurta
4 yemek kaşığı yoğurt
1 yemek kaşığı sirke
3-4 diş sarımsak
2 su bardağı su
4 yemek kaşığı un
1 tatlı kaşığı tuz
Sos için:
1 yemek kaşığı tereyağ
1 yemek kaşığı salça
Hazırlanışı:
Yumurtaları yoğurtla birlikte çırpın. Sarımsakları ezin. Su hariç tüm malzemeyi karıştırın. Suyu azar azar ilave ederek, kıvamını hafif açana dek bir kaç tur karıştırın.
Kısık ateşte, sürekli karıştırarak boza kıvamına gelene dek pişirin.
Ateşten aldıktan sonra, erittiğiniz tereyağında kavurarak hazırladığınız salçalı sosu üzerine dökün, sıcak servis yapın.
* Su miktarı az gelirse, pişirme esnasında azar azar eklenebilir.
“Patlıcan her yerde, her şekilde güzeldir zaten ama hem közlenmiş hem de yufkayla buluşmuş hali sizi dehşete düşürecek” diyecek kadar iddialıyım. Hemen şimdi, şu an bunu size ispatlayabilirim şöyle ki; bir zahmet 1 kavanoz közlenmiş patlıcan ve yufka alıverin en yakın marketten, diğer malzemeler nasılsa vardır evde, 5 dakikadan fazla zamanınızı da almayacak zaten, yapın ve lezzetinden başınızı kaldırabilirseniz bana yazın 😉
Malzemeler:
2 yumurta
1,5 su bardağı süt
1 çay bardağı sıvıyağ
2 yufka
1 kavanoz Közlenmiş Patlıcan
4-5 yemek kaşığı beyaz peynir
kaşar peynir
Hazırlanışı:
Yumurta, süt ve yağı çırpın. Yufkaları gelişigüzel parçalara ayırın, sıvı karışımın üzerine ekleyip karıştırın. Olabildiğince ince kestiğiniz közlenmiş patlıcanları ve ezilmiş beyaz peynirleri de ilave edin, iyice karıştırın.
Pişirme kabınızı -büyük dikdörtgen ya da büyük kare Borcam uygundur- yağlayın, karışımı içine boşaltın. Üzerini kaşar peynir rendesiyle kaplayın. Önceden ısıtılmış 175 derece fırında kızarana dek pişirin.
* Patlıcanı kendiniz közlemek isterseniz, 6 tane kadar yeterli olur sanırım.
Bazı alışkanlıkların kullanılmaya kullanılmaya kaybolmaları ne fena. Hoşaf, şerbet, komposto nasıl güzel geleneklermiş, doğal yollardan hazmı kolaylaştıran, yanındaki yemeğe eşlik ederken her kaşıkta, yudumda o yemeğin de hakkını verdiren. Şimdilerde maalesef sadece Ramazan’a mahsuslarmış gibi, minnacık bir zaman dilimine sıkıştırır olduk, tarihin her sofrasının yıllanmış konuklarını. Yerlerini gönülsüzce asitli içeceklere bıraktılar çoktan, bir çok çocuk ne olduğunu bile bilmeden büyüyor ve bizler aktarmadıkça çok değil bir kaç nesil sonra tamamen unutulacaklar ne yazık ki.
Üzülmek fayda etmez, yapmak, yemek, yedirmek gerek diyerek başlayalım; hoşaf= hoş-ab yani; güzel su kelime anlamı. Sıkça kompostoyla karıştırıldığını düşünerek ayrımını da yapalım hemen; kuru meyvelerle yapılanı hoşaf, tazesiyle yapılanı kompostodur efenim. Sonradan dilimize giren komposto adı da; karıştırmak, birleştirmek kelime anlamına karşılık ‘kompoz’ kökünden gelir.
Sofralarda edindiği yerler kadar deyimlerde de sıkça rastlanır kendisine;
“Eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer danesi kalır!”
“Hoşaf gibi”
“Hoşafın yağı kesilmek” gibi…
İlki; bilgisiz, görgüsüz, ince, güzel şeylerin zevkine varamaz, değerini ölçemez, kadir kıymet bilmez insanlar için kullanılır. O caanım hoşafın içindeki danenin kıymetini anlayamayanlara da sıkı hoşafçılar tarafından keyifle telaffuz edilir. 😀
İkincisi malum; aşırı yorgunluk ifadesidir.
Sonuncusu; söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşme, utanma durumlarında dillendirilir.Nereden çıkmış sorularına cevaben şöyle de bir rivayeti var: Genellikle yanyana yenen pilav ve hoşaf, herkesin ayrı tabağının olmadığı zamanlarda ortak kullanılacak kocaman birer tabakla sofraya konur, ve yanlarında herkese ikişer tane kaşık verilirmiş, ikisi ayrı ayrı kaşıklarla yensin diye. Görgüsü azıcık kıt olanlar ya da bu adeti bilirken dalgınlıkla ikisini aynı kaşıkla yiyenler, pilavın yağını hoşafa bulaştırır ve üstünün yağlı yağlı görünmesine neden olurlarmış. Bu durum sofra adabına göre ayıp kabul edilir, sebep olan da durumun kendi ayıbını ortaya çıkardığını düşünüp utanır, mahcup olurmuş.
Her 3 durumun da uzağında kalmayı dilerken ve hazır Ramazan tam da sıcaklara denk gelmişken fırsatı değerlendirmek gerek bolca 😉
Malzemeler:
1,5 çay bardağı kuru üzüm
1,5 su bardağı kuru kayısı
1,5 su bardağı şeker
1,5 litre su
badem
Hazırlanışı:
Yıkadıktan sonra ikiye veya dörde böldüğünüz kayısıları bir kaba, üzümleri başka bir kaba koyun, üstlerini epey geçecek kadar suyla ıslatın. 2-3 saat kadar bekletin. Hiç ıslatmadan, bekletmeden de yapabilirsiniz elbette ama bulanık olmasın, duru, berrak olsun, meyveler tane tane salınsınlar içinde derseniz, kesinlikle suda bekletmenizi öneririm.
Bekleme süresi sonunda içinde bulundukları suyu süzün ve kayısıya gerek yok ama üzümü elinizle karıştırarak birkaç tur daha yıkayın.
Şeker ve suyu bir tencerede şeker iyice eriyene dek kaynatın. Kayısı ve üzümü ekleyin, 15-20 dakika daha kısık ateşte kaynatın. Bu süre sonunda her ikisi de şişmiş, yumuşamış ve yenebilecek kıvama gelmiş olacaklardır. Meyvelerle kaynama aşamasında şekerini kontrol edin, damak tadınıza göre ayarlayın. Yazdığım ölçü bana yetmiyor mesela, tadı tam hoşaf gibi olsun istiyoruz, öyle seviyoruz biz, arttırıp eksiltmek tercihinize kalmış yani.
Süre sonunda ocaktan alın, oda sıcaklığına gelene kadar bekletip buzdolabına kaldırın. Servis öncesi üzerine bütün veya ikiye bölünmüş badem serpiştirin ve olabildiğince soğuk servis yapın.
“Yalancı Profiterol” aslında tatlının asıl adı ama ilk yediğim günden bu yana, ne dilim döner yalancı demeye, ne elim gider adının başına eklemeye, ne de yüreğime siner bu yakışmayan kelime.
Sen bakma onlara, gerçeğini kat be kat geçebilen lezzetine ‘yalancı’ diyenlerin ayıbı o, boşver; yalanını yerim ben senin yahu 😉
Malzemeler:
1 litre süt
1,5 su bardağı un
1,5 su bardağı şeker
65 gr.tereyağ
1 paket vanilya
1 paket Krem Şanti (Sade)
1 paket Etimek (Tuzsuz)
1 paket Bitter Çikolatalı Sos
3,5 çay bardağı süt
Hazırlanışı:
Etimekleri 4-5 iri parçaya bölün, kupların her birine eşit miktarda yerleştirin. Elinizde kup yoksa hiç sorun değil; büyük kare veya büyük yuvarlak Borcam ebatı bu iş için en uygun olanlar ki; o şekilde bütün olarak yapıldığında da nefis görünüyor.
Sonrasında süt, un, şeker, tereyağ ve vanilyayı pişirme kabınıza alın, kaynayana dek sürekli, sonrasında arada bir karıştırarak muhallebi kıvamına gelene dek pişirin. Ateşten alın, krem şantiyi (çoklu karton kutuların içinden çıkan 75 gr.lık paketlerden bir tanesi kullanılacak) toz halinde ekleyip, mikserle yüksek devirde çırpın. Soğumasına izin vermeden etimeklerin üzerine dökün, iyice karıştırın. İlk sıcaklığı çıktıktan sonra buzdolabına kaldırıp, iyice soğutun.
3,5 çay bardağı sütü bir kaba alın, Bitter Çikolata Sosunu üzerine ekleyin, koyulaşana dek pişirin. Sıcakken, iyice soğuyan muhallebinin üzerine yayın. Oda sıcaklığına geldikten sonra tekrar buzdolabına kaldırın.
Yeterince soğuduğundan emin olduğunuzda olduğu gibi ya da çeşitli malzemelerle -fındık, ceviz, toz fıstık gibi- süsleyerek servis yapmak tamamen tercihinize bağlı.
Ama benim tercihim ve her daim uyguladığım şudur ki; “tadını, damağımdan beynime hissedeyim” düşüncesini o minik beyin kıvrımlarınıza yerleştirin ve hiçbirşey eklemeden çalakaşık dalın. Kaşık her ağıza ulaştığında gözlerin kapalı olması, tavan noktası yaratır, demedi demeyin. 😀
* İlk Nazoşumun ellerinden yemiştim bu tatlıyı hem de en ihtiyacım olduğu bir zamanda, ondan öğrendim; kaç yıl sonra bir kez daha eline, koluna sağlık canım benim 😉
Efendiiim, Cumartesi akşamı iftar davetim vardı aileme; Osmanlı yemeklerinden oluşan menüm bana göre normal, benim dışımdaki herkese göre “ooooo yine abartmışsın!” durumundaydı her zamanki gibi 😀
Yemek yapmayı seviyorum, yaptıklarımı birilerine yedirmeyi de seviyorum, hele bir de üstüne sonuç istediğim gibi olmuş, gözü, gönlü mutlu mesut doyurabilmişsem, benden iyisi Şam’da kayısı kıvamını hepsinden çok seviyorum 😀
Çok keyifli, çok güzel bir akşam oldu, soframı, evimi şenlendirdiğiniz için tekrar teşekkürler canlarım, ayağınıza, yüreğinize sağlık 🙂
Menünün ana yemeği, Kanuni Sultan Süleyman’ın en sevdiği yemekler listesinin üst sıralarında bulunan Darüzziyafe Köftesi, döneminin heybetini hem adına hem de tadına yansıtan nefis bir lezzet.
Önce menü, arkasından tarif 😉
Menü:
Meyhane Pilavı
Paçanga (Nisacığım yapıp getirmiş, tekrar ellerine sağlık canım ;))
Malzemeler:
200 gr.kuzu kıyma
300 gr.dana kıyma
150 gr.tavuk kıyma
1 iri soğan
100 gr.mantar
1 yumurta
1/2 demet maydanoz
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı pulbiber
1 çay kaşığı kimyon
1 çay kaşığı yenibahar
1 çay kaşığı fesleğen
1 çay kaşığı kekik
1,5 tatlı kaşığı tuz
1 su bardağı ekmek kırıntısı
1 çay bardağı file fıstık
1 yufka
1-2 tatlı kaşığı tereyağ
Hazırlanışı:
Kıymaların hepsini karıştırma kabınıza koyun. Temizlenmiş soğanları ve yıkanıp soyulmuş mantarları iri parçalar halinde mutfak robotuna atın. İyice birbirlerine geçtiklerinden emin olduğunuzda kıymaların üzerine ekleyin. Yumurtayı kırın, ekleyin. Maydanoz, ekmek kırıntısı ve baharatları ekleyerek, -tüm malzemeler tamamen özleşene dek-uzunca süre yoğurun.
Fıstığı ekleyin, karışmasını sağlayacak kadar da o şekilde yoğurun. Yufkayı serin, yarım ay şeklinde ikiye katlayın. Uzun kenarına hazırladığınız köfteyi yerleştirin. Burada işinizi kolaylaştıracak 2 seçenek var; ya köfteyi yufkanın üzerine koymadan, tezgahın üzerindeyken yufka boyutunda rulo haline getirip sonra yufkaya yerleştirmek, ya da parçalar halinde kopartıp yufkanın üzerine kısım kısım yerleştirmek ve sonrasında orada birleştirerek o kocaman, bütün ruloyu oluşturmak. Yufkanın üzerine koyduktan sonra, çok fazla müdahale etme şansınız olmadığından, hangisi kolayınıza gelirse o yöntemi tercih edebilirsiniz.
Yufkanın kenarlarını içe doğru katlayın ve üzerine yerleştirdiğiniz köfteyle birlikte her döndürmenizde şeklini koruyarak rulo haline getirin. Son katlama yerini su veya yumurta beyazı yardımıyla yapıştırın. (Sigara böreği misali.)
Zamanınız varsa 45 dakika buzdolabında, yoksa 15 dakika buzlukta bekletin. Süre sonunda yeterli sertliğe ulaşıp, kendini toparlayan köftenizi birer parmak kalınlığında dilimlere ayırın.
Izgara veya tavanızı iyice ısıtın ve yalnızca ilk sefer için tereyağla hafif yağlayın. Sonraki kızartmalarda kendi yağı yetecektir, yapışmadığı sürece yeni yağ eklemeyin. Arkalı önlü çevirerek, dilimlerin her iki tarafını pişirin.
Arama
Özlem Pehlivan
12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Butik Pastalar 36
- Tarifler 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10