Akşam oluyor…
Bugünlerde hep akşam oluyor, eskiden daha mı uzun sürerdi günün devranı yoksa benim gözlerim mi aydınlığı seçemez oldu? Karanlık basmadan orta kahvemi yetiştirsem, balkon da serin epey… Neredeydi şu kül rengi şalım, onu almalı balkona çıkarken…
***Bu ip, yeterince sağlam mı acaba?***
Bu kadının sesi de gitti iyice, ama ses gidiyor ruh gitmiyor. Yaşlandıkça daha da acıtır oldu yazdığı sözler, herkes yaşlanırken bu kadın çocuklaşıyor mu nedir, onlar gibi iki sözcükle destanlar anlatır oldu…
***Kırmızı bir iplik bulmalı…***
Kahve ne büyük keyif! Dut yavaştan sararmaya başlamış, ne çabuk geçiyor zaman… Sanki daha dün gencecik yapraklarının arasından görebiliyordum, o etli, şişko bembeyaz meyvelerini… Defne de meyve vermiş, kapkara zeytin gibi döküyor balkonuma, o zehir zemberek misketlerini…
***Şu iğneleri ne diye böyle incecik yaparlar, sanki ipek dikiyor herkes!***
Telvesi ne çok olmuş kahvenin, fal mı kapatsam, ziyan olmasın. Aman bakacak kimse yok ki!… Kendim bakarım ne var, eğlenirim biraz. Nasıl kapatılıyordu, üç kez mi çeviriyorduk?
***Çift kat kullanayım ipi, sağlam olsun. Annem ne güzel düğüm atardı bu iplerin kuyruğuna, incecik parmaklarıyla bir saniyede çabucak…***
Şimdi işin yoksa bekle, bu fal kurusun diye… Ne çok bekliyoruz hayat boyu. Herşeyi bekliyoruz, sanki ölmeyecekmiş gibi. Halbuki; estiği an hareket etmeli insan, yarın garanti değil ki! Keşke, herkes benim kadar nefret etse beklemekten, belki o zaman çok başka bir dünya olurdu…
***Acıyor… Ama acımadan olmayacak bu iş, gayret…***
Bak aklıma geldi, garip değil mi; herkesin gizlediği şeyler var… Kimi heyecanını, kimi mutluluğunu kimi acısını, hasretini gizliyor. En çok da acı gizleniyor galiba, hayat devam etmeli ya! Oysa ne insani şey acı çekmek, ağrımak, ağlamak, bağıra bağıra isyan etmek… Güç gösterisi midir bilmem, neden saklar insan kalp ağrısını?
***Ama bir parçası eksik bunun?! Neyse böyle olacak artık, bir yama bulurum daha sonra… Ne çok acıyor!***
Sanki, herkesin söyleyecek birşeyleri var biryerlerinde ve söylemiyorlar. İstisnasız herkesin yüzünde bir pus. Ellerde bir huzursuzluk, gözlerde bir kaçış, bir nereye bakacağını bilmezlik… Herkesin duruşunda bir gölge, bir tereddüt… Nereye götürecekler bu taşıdıkları yükü, nereyi o yükü bırakmaya layık bulacaklar? Her durakta, bir ton daha yükleniyor herkes. Nerede, kimde, nasıl son bulacak bu garip seyahat?
***Bir düğüm daha… Ha gayret bir düğüm daha dayan, bitiyor. Kim demiş, kalp yarası kapanmaz diye… ***
Vaktimin kısıtlı olduğu zamanlarda, aslında zahmetli olan domates çorbasını bir çırpıda yapıverdiğim çok pratik ve bir o kadar da lezzetli bir tarifim var.
Malzemeler:
1/2 litre %100 domates suyu (Ben Dimes ya da Cappy kullanıyorum)
2 yemek kaşığı un
2 yemek kaşığı sıvıyağ
1 yemek kaşığı tereyağ
1/2 litre su
1 çay kaşığı tuz
Rendelenmiş kaşar
Hazırlanışı:
Tencereye sıvıyağı ve tereyağını koyup unu ekleyin, kokusu çıkana dek (2-3 dakika) kavurun. Soğuk suyu ekleyip hızlı hızlı karıştırın. Domates suyunu ve tuzunu ekleyip karıştırarak kaynatın.
3-4 dakika kaynadıktan sonra ocaktan alıp üstüne bol kaşar rendesi serperek servis yapın. Evde küçük küçük doğranıp kızartılmış kıtır ekmekleriniz varsa servisinize onları da ekleyebilirsiniz.
Afiyet olsun 🙂
Ramazan geldi, hoşgeldi 🙂 Yine her zamanki gibi bereketiyle, huzuruyla, dinginliğiyle girdi hayatımıza. İlk gün yazacaktım ama fırsat bulamadım yine 🙁 Bu yıl her zamankinden daha zor olacak dendi hep, bugün 4.gün, ben henüz zorlanmadım maaşallah 🙂 Sahura kalkıldığı için uykusuzluk etkiliyor bir tek beni, açlık ya da susuzlukla ilgili sıkıntım olmuyor pek.
Dört gündür annemler var iftarlarımızda, yemek telaşıyla geçiyor işten eve döndüğüm saatler, iyi de oluyor, bir çırpıda geçiyor zaman, hatta yetmiyor. İyi ki geliyorlar her akşam, iftar sofralarımız daha bir bereketleniyor.
Dün tek tatil günümüz diye, bir gece önce sahura kadar oturduk, film izledik sevgilimle. Dün uyandığımızdaysa 13:30 du saat 🙂 O bilgisayarının başına oturmuş, PES oynamaya başlamıştı bile ben daha uyurken, uyanır uyanmaz mutfağa girdim ben de 🙂
Ramazan’ın ilk gününden bu yana menülerim basit ve doyurucuydu, hızlandırılmış turda yazayım şimdilik, ilerleyen günlerde tarifleri de paylaşırım 😉
Knorr bu yıl da çorba konusunda iddialı ve bir o kadar da başarılı; ilk iftarımızda Knorr’un Yüksük Çorbası başlangıcımızdı, son derece lezzetli bir çorba olmuş, kesinlikle denenmeli 😉 Çorba sevmeyen ve Ramazan ayı dışında ağzına çorba sürmeyen biri olarak ben bayılarak yediysem, o çorba tamamdır 🙂
Çorbanın sonrasında peynirli börek, zeytinyağlı taze fasulye, birgün önceden kalma hibeş, patlıcan salatası, iftariyelik olarak kayısı, hurma, ceviz, tulum peyniri, pastırma ve tabii ki pidemiz vardı. Hem hafif olsun diye, hem de tüm gün orucun arkasından yenemediği için ana yemek yapmadık. Yemek sonrasında midemizde kalan boşluğu da şekerpare ve meyveyle doldurduk 🙂
2.gün, benim kolay domates çorbam vardı başlangıçta, arkasından makarna eşliğinde kadınbudu köfte. Zeytinyağlımız birgün önce bitiremediğimiz fasulyeydi yine, hibeşimiz, yeşil salatamız, rus salatamız ve iftariyeliklerimizle yine hafif ama doyurucu bir sofra oldu. Sonrasında lokma tatlısı ve meyveyle tamamlandı yeme faslı 🙂
3.gün yani dün, uyanır uyanmaz mutfağa girdim demiştim ya, ilk önce sevgilimin kaç gündür istediği sakızlı muhallebiyi yapıp dolaba kaldırdım, iftara kadar soğusun diye. Bol kıymalı karnıyarık yaptım ve yine sevgilime jest olarak onun en sevdiği çorbayı, mercimek pişirdim. Bir de geçen Ramazan’da anacığından öğrendiğim, yöresel bir yemek (meze gibi aslında) olan sevgilimin iftar sofrasında olmazsa olmazı meşhuuur ‘paça’sından yaptım tabii 🙂 İftariyeliklerle donattık masamızı, paçamızı da koyduk, ezan okunup, çorbalarımızdan birer yudum almıştık ki; fırından yeni çıkmış, bol susamlı, sıcacık pideler eşliğinde anne-babamız geldiler. Baş döndüren kokuya karşı koymak o kadar imkansızken, akılsızca davranmak bize yakışmaz deyip, hakkını verdik caanım pidelerin ve sıralarını bekleyen yemeklere sofranın yüzünü bile göstermedik 🙂 O sıcacık pidenin arasına tereyağ, tulum peynir, pastırma, paça seçeneklerinden istediğimizi sıkıştırdık ve gözümüz dönmüş biçimde midemize tıkıştırdık 🙂 Eh biraz abarttık ama nefisti 🙂 Her akşam yaptığımız gibi, mis gibi demlenmiş çaylarımızı içtikten epey sonra da onca pidenin üstüne, karpuz eşliğinde muhallebilerimize yer bulamadık değil hani 🙂
Eeee onca şevkle yemek yerken fotoğraf çekmenin aklımın ucundan bile geçmediği, geçemeyeceği malumunuz üzere ama neyse daha çok iftar soframız olacak nasılsa, onları paylaşırım artık 🙂
Herkese, hepimize hayırlı Ramazanlar olur inşallah 😉
Yazmayı özledim… Ne çok zaman geçmiş, vakit ayıramadım 🙁 Öyle çok şey oldu ki o geçen zamanda… NİŞANLANDIK!!! 🙂 Evimizi taşıdık, sevdiğim adamın doğduğu günü kutladık, tatile çıktık… Çok şey yaşadık çok, minik hüzünleri bir kenara ayırıp, mutlulukları aldım yanıma yine…
Şimdi, kaldığım yerden devam etme vaktidir, çok biriktim çoook, okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, yediğim yemekler ohoooo öyle çok şey birikti ki anlatacak, paylaşacak artık başlama vaktidir 😉
Malzemenin bolluğu gözünüzü korkutmasın; çok kolay, sunumu güzel, gülümsetme garantili, lezzetli bir salata bu. Kutlama masalarının en şirini, çocukların olduğu kadar ruhu hiç büyümeyenlerin de favorisi kaplumbağa salatasının keyifli oluşma-gelişme süreci 😉
Malzemeler:
1 paket makarna (şekil seçimi size kalmış)
1 su bardağı havuç
1 su bardağı bezelye
1 su bardağı kornişon
1 su bardağı mısır
3 çorba kaşığı süzme yoğurt
4 çorba kaşığı mayonez
bir tutam dereotu
2 yemek kaşığı zeytinyağ
tuz
salatalık
1 adet haşlanmış yumurta
2 adet karanfil
Hazırlanışı:
Havuç, bezelye, mısır üçlüsünü ayrı ayrı haşlayabilir ya da konserve şeklinde olanlardan kullanabilirsiniz. Bu işlemi hallettikten sonra havuç ve kornişonu küp küp, dereotunu incecik doğrayıp bir kenarda beklemeye alın.
Salatalıkları kabuklarını soymadan, olabildiğince ince yuvarlaklar şeklinde kesin. Adet belirtemiyorum, kullanacağınız kaba göre değişecektir.
Yumurtayı haşlayın, o da kullanılacaklar sırasına hazır olarak girsin.
Diğer taraftan yoğurdu mayonezle karıştırıp, zeytinyağıyla ve tuzla sıvı karışımı da hazırlayın.
Haşladığınız makarnaya sıvı karışım hariç diğer tüm malzemeyi ekleyip, karıştırın.
Tamamen karıştıklarından emin olduktan sonra sıvı karışımla buluşturun ve iyice birbirlerine geçmelerini sağlayana dek karıştırın.
Büyük ve derince bir tabağa, en dipten başlayarak ve iç çevresini tamamen kaplayacak şekilde, yuvarlaklar halinde kestiğiniz salatalıkları boşluk vermeden yerleştirin.
Makarna salatasını, salatalıkların arasındaki boşluğa döküp, hafifçe bastırın.
Kalıplaşması için 1-2 saat ya da zamanınız varsa daha fazla buzdolabında bekletin.
Sığabileceği büyüklükte bir servis tabağına ters çevirerek çıkartın.
Salatalıktan genişçe kestiğiniz ayakları ve minik üçgen şeklindeki kuyruğu, hafifçe makarnanın altına sokarak yerleştirin.
Haşlanmış yumurtanın sivri tarafının alt kısmına minik bir kesik atın ki; burası ağzı olacak ve onun biraz üstüne simetrik olarak karanfilden gözleri yerleştirin. Düz kısmı makarnanın hafif içine girecek şekilde monte edin.
Yemesi için ağzına minik, taze bir marul parçası eserinizin son hamlesi 😉
*Çocukların da sağlıkla yiyebilmesi açısından malzemeleri kısıtlı tutuyorum ben genelde. Sosis başta olmak üzere, bir çok ekleme yapabilir, sadece çocuklar için hazırladığınız zamanlarda ise; mayonezi tamamen çıkartıp, yoğurdu arttırabilirsiniz.
Bir önceki yazımda, tatil günü dışarıda kahvaltı yapmaktan bahsederken, evdeki kahvaltılarımız da çok özeldir, keyiflidir demiştim ya, o özel sofralarımızın hem lezzetli, hem doyurucu, hem de yapımı kolay olanlarından, biri; omlet… Malzemeleri her hafta farklıdır bizim evde, o sabah uyandığımızda aklımıza hangisi geldiyse, canımız hangisini çektiyse onu yaparız, bilmeyen yoktur ama tarifiyle beraber işte omlet 😉
Malzemeler:
5-6 yumurta
5-6 kokteyl sosis
10-15 mantar
bolca rendelenmiş kaşar
1 yemek kaşığı tereyağ
1/2 çay bardağı süt
tuz, karabiber, kekik
Hazırlanışı:
Sosisleri orta kalınlıkta yuvarlaklar halinde dilimleyip, çok az yağda hafifçe kızartın.
Bir kapta çırptığınız yumurtalara, baharatlar, süt ve 1-2 yemek kaşığı kadar suyu ekleyerek karıştırın.
Mümkünse omlet tavası yoksa yayvan tavada erittiğiniz yağa, eşit yayılacak şekilde yumurtalı karışımı dökün.
Alt tarafı iyice kızarınca düz bir kapak ya da tabak yardımıyla ters çevirin.
İnce şeritler halinde kesilmiş mantar ve sosisleri, omletin yarısını kaplayacak şekilde ekleyin, üzerine kaşar rendesi serpin.
Altta kalan kısım kızardığında, malzemesiz kısmı malzemenin üzerine kapatarak yarım ay şekline getirin ve çok kısa bir süre bekletip ocaktan alın.
Yanında kahvaltılıklar ve illa ki iyi demlenmiş çay eşliğinde afiyet olsun 😉
* Aslında her seferinde göz kararı yapıyorum, malzemeleri tahmini yazdım, arttırılıp, eksiltilebilir.
Sabahları uzun uzun kahvaltı yapmak tüm çalışanların en çok eksikliğini hissettiklerini keyiflerden biridir sanırım ya da en azından benim için öyle… Haftada bir gün, sadece Pazar’ları tatil yapabilenler sınıfında bir insan olarak, o tek güne tahmin edilemeyecek anlamlar yüklemişimdir oldum olası. Bir gün öncesinden, Cumartesi gecesinden başlatırım tatilimi, tüm hafta ertesi gün iş var diye sefasını süremediğim gecelerin acısını çıkartırcasına, mümkün olduğunca hiçbir işe elimi sürmez, kendime zaman ayırır, en sevdiklerimle en sevdiğim şeyleri yapmaya çalışır, olabildiğince de uykuyla savaşırım. Çalar saatim çalmadan uyandığım o tek tatil günümün sabahında, günün yarısı olmadan uyanmış olursam bunu iyi şans olarak görür, doyasıya değerlendirmek için hemen harekete geçerim. Veeee beklenen an; yaşamım boyunca hep özel olmuş ve olacak tek öğün; kahvaltı zamanı gelir 🙂
Evdeysek de mutlaka her hafta farklı birşeyler yapmaya çalışıyorum, soframıza renk olsun diye. Her seferinde farklı omletler, krepler, börekler… Evde ne varsa kahvaltıda yenebilecek, yensin ya da yenmesin soframda olsun isterim, önce gözüm doysun hesabı 🙂
Amaaaa söz konusu dışarıda kahvaltı yapmaksa; dünyanın en farklı, en lüks yerinde beni kahvaltıya götürseniz yaranamazsınız çünkü tek adresim vardır; Çakırlar 😉
Her gidişimde, ağaçların altına kurulmuş çardağa kurulup, bazlamalı, gözlemeli kahvaltım hep ortada dursun, biraz kahvaltı, sonra yat yuvarlan, gazete oku ve tekrar başa kahvaltıya dön, sıradan devam et şeklindeki kısır döngüm hiç bitmesin istiyorum 🙂
Arama
Özlem Pehlivan
12 Ocak doğumlu, sevimli bir oğlak burcu kadını...
Okumayı çok seviyor. Günde 50-100 sayfa okumadan rahat edemiyor. Başucunda en az 3-4 kitap var. Okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyor, değer verdiği ve yüzünü güldürebilen herkese sürekli yazıyor...
Facebook Sayfası
Kategoriler
- Blog 89
- Butik Pastalar 36
- Tarifler 135
- Atıştırma 68
- Balık 5
- Börek 12
- Çorba 2
- Et & Tavuk 20
- Hamur İşi 25
- İçecek 1
- Kahvaltı 27
- Kek & Kurabiye 17
- Kısa Kısa & Püf 1
- Makarna & Pilav 9
- Reçel & Turşu & Zeytin & Sos 10
- Salata & Meze 20
- Sebze 19
- Tatlı 25
- Yöresel & Dönemsel 12
- Zeytinyağlı 10